
Yeni dünya düzeninde yeni Türkiye’nin rolü
Soğuk Savaş döneminin bitmesiyle birlikte, dünya GSYH'sındaki paylarını hızla arttırmaya başlayan gelişmekte olan ekonomiler, başta ABD, G7 ülkelerinin zaman zaman yoğunlaştırdığı 'istikrarsızlaştırma' operasyonlarına rağmen, 2006 yılında gelişmiş ekonomileri yakalayıp, geçtiler ve 2010 yılından itibaren gelişmiş ekonomiler ile aralarındaki farkı hızla açmaya başladılar. Artık, dünya ekonomisinde ve küresel ticarette hakimiyetin bütünüyle gelişmekte olan ekonomilerde olduğu, stratejik sektör ve alanlarda pek çok G7 ekonomisinden daha iddialı teknolojiler üretebilen bir gelişmekte olan ekonomiler dünyasından söz ediyoruz.
Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi uluslararası çok taraflı teşkilatların analizleri 2019'da G7 ülkelerinin dünya GSYH'sındaki payı yüzde 43,8, AB'nin payı yüzde 18,31 ve Türkiye'nin de içinde yer aldığı E7 ülkelerinin payı yüzde 28,12 iken, 2040 yılında G7 ülkelerinin payının yüzde 29,65'e, AB'nin payının yüzde 12,38'e gerileyeceğini; buna karşılık, E7 ülkelerinin payının yüzde 41,25'e çıkacağını gösteriyor.
Yeni dünya düzeni kurulurken, küresel ekonomi-politik düzen yeniden şekillenirken, gelişmekte olan ekonomilerin hem GSYH, hem teknolojik ilerleme, hem nüfus ve istihdam, hem enerji ve ticaret koridorlarına hakimiyeti adeta sıçrarken, 2. Dünya Savaşı sonrasının özel koşullarına dayalı olarak kurulmuş tüm uluslararası çok taraflı teşkilatlarda gelişmekte olan ekonomilerin, bilhassa yükselen E7 grubunun (Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya, Endonezya, Türkiye ve Meksika) çoktan hakkettikleri ağırlıkla temsil edilmemesi, dev bir İslam Coğrafyası'nın daha güçlü ve etkili temsili noktasında adımlar atılması elzemdir.
Türkiye, 27 Mayıs 1960'dan 2000'li yıllara kadar, vesayet odaklarının baskısı altında, 231 milyar dolar ile dünya GSYH'sının ancak yüzde 0,66'sını temsil edebilen bir ekonomi iken, Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın güçlü ve kararlı liderliğiyle sırtındaki yüklerden kurtulmuş, ayağındaki prangaları parçalamış bir şekilde, bugün 1,5 trilyon dolara ilerleyen ve dünya GSYH'sındaki payı yüzde 1,2'ye yükselmiş yeni Türkiye olarak yeni dünya düzeninde güçlü bir rol üstlenmekte.
Yeni Türkiye, iki 'siyah kuğu', hem 'Kovid-19' küresel virüs salgını sürecinde, hem de Rusya-Ukrayna Savaşı'nın başlangıcından bu yana, bir yandan dirençli, çözüm odaklı ve kapsayıcı ekonomik becerileriyle, bir yandan da uluslararası siyaset ve diplomasi alanındaki yapıcı, dengeli, tutarlı ve ilkeli tutumu ile ne kadar kıymetli bir ülke olduğunu, hakiki bir dost olduğunu, her daim güven duyulacak bir müttefik olduğunu defalarca kanıtlamıştır. Öyle ki, Türkiye'nin stratejik otonomiye dayalı savunma ve güvenlik odaklı teknolojik atılımları, dünya savaş doktrinlerini değiştirecek başarıları ve becerileri, pek çok gelişmiş ve önde gelen gelişmekte olan ülkenin Ülkemiz ile işbirliğini hızlandırma gayretlerini yoğunlaştırmıştır.
Türkiye, Cumhurbaşkanımızın güçlü, kararlı ve vizyoner liderliğinde, yeniden şekillenen dünyada bir 'küresel marka' olarak öne çıkmakta, 'güvenilir liman' konumunu perçinlemektedir. Avrupa Birliği'nin bu temel gerçekler ışığında anlayış birliği tesis etmesi, 'kazan-kazan' ilkesine dayalı olarak ilişkilerimizin hızla her alanda serpilmesinin de önünü açacaktır.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.