Türkiye'nin en iyi haber sitesi
KEMAL KÖK

Karın ağrısı yapan ilişkiler!

Haşmet Babaoğlu'nun "Her şeyi başaramayız ama... " başlıklı, bence, modern toplumun hastalıklarından birine değindiği yazısında bir cümleye fena halde takıldım. O cümle sanki uzun zamandır bizim sektörde gördüğüm, yaşadığım ve hissettiğim bir karın ağrısının tespiti gibiydi. Cümle şu: "Artık kimse kimseyi sevmiyor galiba; onun yerine birini sevmeyi başarıyor. İş dünyası da öyle! Bir iş yapılmıyor; üstesinden geliniyor... "
Gazetecilikte bir zamanlar, usta-çırak ilişkisi vardı. Usta çıraklarıyla, çırak da ustasıyla övünürdü. Bunlar hem yetiştiren hem de yetişenlerin, meslekteki duruş ve vaziyetini anlamak açısından önemliydi. Çünkü ustayı parlatan yetiştirdiği çırak, çırağın da yolunu açan ustasının ismiydi. Gazetecinin kumaşına bakarken sadece bu da yetmezdi; yetiştiği, kalfalaştığı ve ustalaştığı gazeteler de önemliydi. Ayrıca, o zamanlar, birilerini mesleki açıdan överken ya da eleştirirken, titiz davranıldığı, adil olunduğu ve liyakatın da dikkate alındığı günlerdi. Öbür türlüsü, değerlendirmeyi yapanı da bozardı... Hem, 'hamili kart yakinimdir' gibi araya kaynak yapma işleri de zordu.
Bahsettiğim zamanlar kimine göre belki çok eski, bana göre ise dün gibi; 10 hadi bilemedin 15 yıl evveli...
Şimdi Haşmet'in dünkü yazısından girip 15 yıl öncesine gitmenin ne alemi var diye merak ediyor olabilirsiniz! Haklısınız; ben de merak ediyorum; bu kadar yılda ne değişti de ailemizden bile daha çok birlikte zaman geçirdiğimiz arkadaşlarımızla, ikiyüzlülüğün ustaca saklanarak mükemmel bir biçimde tekleştirildiği ilişkilere geldik. Yani "kimsenin, kimse için iyi bir söz bile etmediği", "herkesin birbirinin hatasını kolladığı", "ortaklaşa üretilen işlerde başarının paylaşılmak yerine, arsızca yetki sahibinde olduğu", "alçak gönüllülük ve tevazunun mesleki terminolojiden çıkarıldığı", "hoş görmenin ortalarda görülmediği, izini bile kaybettirdiği" bu günlere nasıl geldik... Daha da ötesi insanın, iş hayatındaki "güvenilmez, ispiyoncu, adaletsiz, kötü yönetici" kimliğinin, evde "iyi baba, iyi anne, iyi eş, iyi evlat"a nasıl dönüşebildiğini ve "olduğu gibi görünmemeyi, göründüğü gibi de olmamayı" nasıl başardığını merak ediyorum...
Bütün bunların hayatımızın tam ortasına oturmasının sebebi, Haşmet'in yazdığı gibi, "Artık kimsenin kimseyi sevmemesi" mi? Yoksa 'nefis' denen ve sadece insana bahşedilen hissin, sevgi dahil her şeyin uzak ara önüne geçmesi mi? Bilmiyorum; merakım hâlâ sürüyor. Karnım da hâlâ ağrıyor... Sevgiyle kalın.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA