Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

İddia büyük ekonomi küçük!

Türkiye'nin bölgesel dengeleri kuran küresel çapta etkili aktör olması güçlü ekonomiyle yakından ilgili. Balkanlar'dan Kafkasya'ya, Ortadoğu'dan Kuzey Afrika'ya uzanan doğal çekim alanındaki eşsiz fırsatların kullanılması, sağlam bankacılık yapısı ile birlikte uygun finansman kaynakları gerektiriyor. Son dönemde hız kazanan diplomatik atakların sonuç verebilmesi ancak çevre ülkelerle ekonomik entegrasyon sağlanmasına bağlı. Bu projenin başarısı da iş dünyasının uluslar arası pazarlarda uygun kredi ile desteklenmesini zorunlu kılıyor. Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le gittiğimiz Sırbistan'da da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Devlet Bakanı Zafer Çağlayan'la gittiğimiz Irak'ta da (Basra-Erbil- Musul) bu gerçeği bir kez daha gördük. Sırplar, Adriyatik'e inecek en az 5 milyar dolar gerektiren otoyol yatırımı için Cumhurbaşkanı Gül'e, "Özel olarak Türk müteahhitlerini istiyoruz" diyecek kadar açık yürekliydi. Ama kaynak bulunması şartı ile. Irak'ın en güney ucu Basra'daki Şii Araplar da, Irak'ın ortasındaki Musul'da Sünni Araplar ve Türkmenler de ve nihayet kuzeydeki Erbil'de Kürtler de siyasi konulardan sonra dönüp dolaşıp sözü yatırıma, ticarete getirdiler.
Tüm bu ülkelerde Türkiye'nin etkinliği, bankacılık sisteminin fon yaratmasına, yer yer petrol karşılığı yapılabilecek kontratlara endeksli.

***

2010
yılında Türkiye'nin en temel konu ise "büyüme" olacak. Bu yıl yüzde 6 küçülen ekonominin gelecek yıl ihtiyatlı hesaplama ile yüzde 3.5 büyüyeceği varsayılıyor. Ama bu büyüme, büyük ülke profiline yetmiyor. Geçenlerde bir tv programı vesilesi ile bir araya geldiğimiz Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye'nin büyüme çabasının küçümsenmemesi gerektiğini belirtirken, "Ekmeğimizi taştan çıkararak büyüme sağladık. Öyle petrolümüzü, gazımız yok. Üstelik enerji fiyatlarının rekor kırdığı dönemlerde tamamına yakınını ithal ederek büyümeyi sürdürdük. Ta ki küresel kriz şartlarına kadar. Bugün petrol 70 değil de 20 dolar olsaydı örneğin Brezilya ekonomisi nerede olurdu ben bilemiyorum" dedi. Haklıydı...
Babacan, "Kamu harcamaları yoluyla ekonomiyi büyütmek mümkün değil" tezinin en hararetli savunucularından. Bu nedenle her fırsatta, "Kamu harcamaları, milli gelirde yüzde 3.7 civarında yer tutuyor. Özel sektör yatırımları yüzde 20 pay sahibi. Milli gelirin yüzde 70'ten fazlası özel tüketim harcamalarından kaynaklanıyor. Demek ki büyüme için güven ve istikrar önemli" diyor.

***

Türkiye'nin küresel aktör olma iddiasını, büyüme çabası ile birleştirdiğimizde, bankacılık sektörüne ayrı bir parantez açmamız gerekiyor. Zira, bir süredir bankalarla Hazine arasında, sanki bir bilek güreşi yaşanıyor. Tahminlere göre önümüzdeki yıl en az net 45 milyar dolar borçlanma ihtiyacı bulunan Hazine'nin, IMF kaynakları olmaması durumunda yüksek borçlanmayı nasıl çevireceği konusunda piyasayı ikna edemediği öne sürülüyor. Aslında bankalar, özellikle de yabancı sermayeli olanlar, Hazine'yi IMF ile anlaşma yapmaya zorlamak için adeta el ense çekiyor. Bu yolla siyaseti de baskı altında tutacağını düşünüyor.
Yüksek sermaye yeterliliği, 2010'da öngörülen ılımlı büyüme, mevduatın krediye dönüşmesindeki iştah kesilmesi, bilanço likiditesinin esnekliği, Türk bankalarının 2010'da Hazine'yi rahatlıkla fonlayabileceğini gösteriyor. Lakin kaynakları Hazine'nin çekmesi, dış pazarların küçüldüğü, dış finansmanın bitkisel hayata girdiği bir ortamda KOBİ'ler başta olmak üzere özel sektör canlanmasının önünde engel teşkil ediyor.
Ve nihayet özel sektör ağırlı büyümeyen Türkiye'nin istihdam sorununu çözmesi, bu sorunu çözemeyince terör bölgelerinde umut yaratması, bu umudu yaratamayınca çıkışa geçmesi zorlaşıyor!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA