Bugün Suriye sahasında olup biteni anlamak, çok bilinmeyenli ve çok değişkenli denklemi çözmek gibi bir şey. Süreç okumak için geliştirilen her türlü şablon 24 saat geçmeden anlamını yitiriyor. Bu nedenle, olaylara Türkiye merkezli bakmak ama aynı zamanda sahadaki aktörlerin oyun planlarını okumaya çalışmak en doğrusu. Ülkelerin pozisyonlarını analiz edecek olursak...
ABD: Bölge politikalarını Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) üzerinden yöneten Washington, Fırat Nehri'nin doğusunda ve Deyr-i Zor petrol sahasında konuşlanmış durumda. ABD derin dinamiklerinin Şam rejimini yok hükmünde saydığı bir gerçek. Hatta Heyet-ü Tahrîr eşŞam yapılanmasındaki farklı grupları İdlibŞam hattında, Esad'a karşı hareketlenmeye teşvik ettiği de konuşulmakta. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) çatısı altında topladığı PKK/YPG terör unsurlarını kullanarak sözde DEAŞ tehdidi ile mücadele ettiğini ileri süren Amerikan tarafı, bu sakat tercihi yüzünden NATO müttefiki Türkiye'yle karşı karşıya geldiğinin de farkında. Pentagon, 20 Ocak 2025'te, 2. Trump dönemi başladığında kritik kavşağa gireceğinin ve Ankara'yı tatmin edecek formül bulmanın gerekli olacağının bilincinde.
Rusya: Suriye iç savaşında dengeleri Esad lehine değiştiren Ruslar hem Lazkiye'deki deniz üssünü büyüterek Doğu Akdeniz'e iyice yerleşti hem de Hmeymim Hava Üssü ile de Ortadoğu'ya kök saldı. Esad'a desteğini hiç kesmeyen Rusların, Şam rejimini ayakta tutan diğer güç olan İran'ın bu ülkedeki etkisinden rahatsızlık duyduğu bir sır değil. İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi'nin tesisi ve Astana formatı üzerinden Türkiye ile de bağlarını kuvvetlendiren Moskova, bu kazanımı kolay gözden çıkaracak durumda olmadığı gibi Ukrayna savaşında sona gelirken Ankara'ya daha fazla ihtiyaç duyacağını da saklamıyor. Günün sonunda Rusların Esad'ı değil, Suriye'deki askeri nüfuzunu korumayı önceleyeceği düşünülebilir.
İran: Baştan itibaren Irak-Suriye- Lübnan eksenini Şii Hilâli'ne dönüştürmeye dayalı mezhepçi araçlar geliştiren Tahran, Esad'ın zayıflamasından çok rahatsız. Bu tablodan ABD ve İsrail'i sorumlu tutsa da HTŞ'ye karşı önleyici diplomasi izlemediği için Türkiye'yi de suçlamakta! İsrail'le girdiği füze savaşları ile yıpranan Haşdi Şabi, Hizbullah gibi paramiliter unsurlarıyla yara alan İran'ın hırçınlaşması beklenebilir. İran, istikrar üretmekten ziyade istikrarsızlaştırıcı güç olarak Suriye özelinde ihmal edilmemesi gereken bir devlet olarak hesaba katılmalı!
AB: Stratejik körlükten kurtulamayan AB ne zaman başı sıkışsa Türkiye'yi hatırlıyor. Lâkin "Başın düşerse dara, Tayyip Erdoğan'ı ara!" biçiminde özetlenebilecek AB klişesi artık miadını doldurdu. AB yeniden yapılanacak ve güvenlik doktrinini yenileyecekse Türkiye'yi artık bünyesine almak mecburiyetinde!
Arap Ligi: Yıllar sonra Esad'ı, Arap devletleri kulübüne davet ederek İran etkisinden uzaklaştırmayı hedefleyen S. Arabistan ve BAE, arzu ettiği neticeyi alamadı. Arap mahallesinde kabul gören Esad, katliamlarını unutturarak meşruiyet kazanma çabasını da Tahran'la ilişkilerini sıcak tutmayı da sürdürdü!
***
Varılan aşamada...