
Avrupa’yı ağlattılar
Eric Jones'un meşhur 'Avrupa Mucizesi' kitabının yayımlanmasının üzerinden 44 yıl geçti. Jones, bu kitabında Sanayi Devrimi ve uzun erimli ekonomik ilerlemenin neden ilk kez Çin, Hindistan ya da Osmanlı İmparatorluğu'nda değil de Avrupa'da gerçekleştiğini çevresel, ekonomik ve jeopolitik unsurlarla açıklamaya çalışır. Jones, Avrupa merkezci bir bakış açısıyla analizler sunsa da Max Weber ya da David Landes kadar bağnaz değildir.
Jones, kitabını kaleme alırken Avrupa'nın bugünkü gibi bir buhrana sürükleneceğini öngörmüş müdür, bilinmez. Fakat bir zamanlar üzerine methiyeler yazılan Avrupa'nın yaldızının döküldüğü, inkâr edilemez bir gerçektir. Hatta Avrupa'nın ağladığını da söyleyebiliriz. Bunu mecazi anlamda söylemiyorum. Avrupa gerçekten ağlıyor.
Geçtiğimiz hafta düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı'nda ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance, Avrupa'nın izlediği siyasi ve jeopolitik rotanın yanlış olduğunu açık bir dille ifade ederek Avrupalı liderlere sert bir uyarıda bulundu. Atlantik İttifakının çatırdamasına içerlenen Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Christoph Heusgen, konferansın kapanış konuşmasında 'ortak değerlerimiz artık o kadar ortak değil' dediği sırada gözyaşlarını tutamadı.
EKONOMİSİ MEVZİ KAYBEDİYOR
Avrupa'nın içine düştüğü bu buhran sadece siyaset ve jeopolitik ile ilintili değil. İşin bir de ekonomi boyutu var. Siyasi ayrışmalar ve jeopolitik gerilimler ekonomiyi sarsarken, ekonomik tıkanıklıklar da Avrupa'nın siyasi ve jeopolitik dengelerini derinden zorluyor. Sonuç olarak Avrupa ekonomisi mevzi kaybediyor.
AB'nin küresel ekonomiden aldığı pay, 1970'li yıllardan bu yana düşüş eğiliminde. Bu düşüş, 2008'deki Küresel Finans Krizi'nden (KFK) bu yana hızlandı. 1970'lerde küresel ekonominin yüzde 28'ine karşılık gelen AB'nin payı, 2010'da yüzde 20'nin altına indi. 2023 itibarıyla AB'nin payı yüzde 16.64 oldu. Avrupa ekonomisini buhrana sürükleyen unsurları tek bir köşe yazısında derinlemesine analiz etmek kolay olmasa da şöyle özetlemeye çalışayım:
AB'NİN TÜRKİYE'YE DAHA FAZLA İHTİYACI VAR
AB'nin ekonomik kurtuluşuna dair geçtiğimiz yıl kapsamlı bir rapor hazırlayan Mario Draghi, kamunun stratejik sektörlere daha fazla yatırım yapmasını ve AB genelinde ortak bir sermaye piyasası kurulmasını önermişti. Bu hafta Avrupa Parlamentosu'ndaki bir etkinlikte konuşan Draghi, Avrupalı siyasetçilere şu sözlerle yüklendi: "Kamu borcuna hayır diyorsunuz. Tek pazara hayır diyorsunuz. Sermaye piyasası birliğinin oluşturulmasına hayır diyorsunuz. Her şeye hayır diyemezsiniz.
Aksi takdirde, tutarlı olmak için AB'nin inşa edilmesinin temelindeki değerleri gerçekleştiremediğinizi de kabul etmek zorundasınız. Dolayısıyla bana şimdi ne yapmak en iyisidir diye sorduğunuzda, hiçbir fikrim yok diyorum. Ama bir şeyler yapın." AB'nin kendini toparlayabilmesi için iç yapısında köklü reformlara ihtiyacı var. Bununla birlikte, stratejik işbirliklerini de yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Türkiye, sanayinin dönüşümü ve savunma alanında AB'ye önemli katkılar sunabilecek bir ülke konumunda. Ancak, en basit vize başvurularında dahi sorun çıkaran, Gümrük Birliği'nin güncellenmesini sürekli yokuşa süren AB ülkeleri, Türkiye'nin stratejik önemini bilmelerine rağmen kibirlerinden sıyrılıp somut adımlar atabilir mi, orası muamma. Ancak şu açık bir gerçek ki, 21. yüzyılın ikinci çeyreğinde AB'nin Türkiye'ye duyduğu ihtiyaç, Türkiye'nin AB'ye olan ihtiyacından çok daha büyük olacak.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.