Bir caz dinlerin itirafları
RADYO BAŞINDA FASIL DİNLERDİM
Nedendir bilmem, ben şarkılardan da bu tür parçalardan da çok etkilenmiştim. Zaten Divan Edebiyatı'na düşkündüm. Bu defa akşam üstleri eve gidip radyo başına oturup fasıl dinlemeye başladım. Elimdeki birkaç kaynaktan parçaların güftelerini takip ediyordum. Bin tane parça öğrenmeye karar vermiştim. Ezberlediklerimi, hıfz ettiklerimi bir deftere yazardım. Kimsenin kulak vermediği parçalara olan düşkünlüğüm arttıkça arttı. Bugün de öyledir. İş o kadar klasik parçalara gelip dayanınca hâlâ kaynak, erişim sıkıntısı yaşıyorum ama istediklerimi bulabilmek konusunda daha ileri bir yerdeyim. Çok da mutluyum. Sonra cazla tanıştım. Onunla olan ilişkimin kaynağında da Osmanlı müziği ve onun 'taksim'leri yer alır. İkisi neredeyse aynı şeydir. Bir melodiden/makamdan başlayıp, saz, 'gezinir', gelir aynı makamda/melodide 'karar kılar'. 1980'lerin sonuna doğru bu müziği, haydi Yahya Kemal gibi söyleyeyim, içimde 'duydum'. İlk dinlediklerim Thelonious Monk'tur, Coltrane'dir, Miles Davis'tir. 'Standart'ları okuyan Ella Fitzgerald, Louis Armstrong zaten bilinen isimler, duyulan seslerdi. Sonra hızla ilerledim. 1990'ların başında Ankara'daki Mimarlar Derneği hepimiz için biraz da okul gibiydi. Bugün Türkiye'nin en önemli cazcıları orada yetişti. Evim çok yakındı. Geceleri çok geç vakte kadar çalışır, sonra kalkar oraya gider, yaktığım puronun dumanları içinde konyak, viski içerek dinlerdim çalanları. Sabaha karşı oradan ayrılıp ayak seslerimi veya ayaklarımın altında ezilen karın kütürtülerini dinleyerek eve döndüğüm çok olmuştur. İstanbul'da bu şekilde müdavimi olduğum bir caz bar, hiçbir zaman olmadı. Belki benim çağım geçmişti. Ama İstanbul da caza o kadar gönül indirmiyordu. Fakat İstanbul'da çok güzel festivaller vardı. Akbank Caz Festivali bunların başında geliyordu. Büyük vizyoner Hamid Belli'nin öncülüğünde başlayan bu festival bu yıl 20. yılını kutluyor. Çok güzel konserler var. Gene de ben konser salonlarında caz dinlemeye pek alışamadım. Gitmesine gidiyorum da caz, küçük kulüplerin, barların müziğidir. Paris'te Komet'le gittiğimiz barlar unutulmazdır. Sonra Paris'te akşam üstleri gittiğim, konyak ve puro eşliğinde, ağır ve koyu gri bir gökyüzü üstümüzdeyken caz dinlediğim kafeler. New York'ta çok gittim caz barlara. 25 yılda hepsi dönüştü, çoğu turistik mekânlar oldu. Son zamanlardaki durağım hiçbirisi değil Smoke'dur. Londra'da da vardır mekânlarım ama eski meski, Ronny Scott hâlâ hoş bir yerdir. Son yıllarda İstanbul Nardis'te çok güzel zamanlar geçirdim. Babylon'u zikretmeye bile gerek yok. Sabahları gittiğim kafelerde müzik dinlemeye tahammül edemiyorum. Ama hepsi çalıyor. O zaman ben de gideceğim kafeleri caz çalanlar arasından seçiyorum. Bir Dinah Washington dinlerken yazı yazmak, okumak doyulmaz bir şeydir. Nerede olursam olayım Digiturk 437. Kanal ve internet üstünde de Jazz 365 daima açıktır. Çalışırken dinleyebildiğim tek müziktir caz. Ondan. Ne severim caz deyince? Standartları inkâr etmek kabil değil. Onlar demirbaşlardır. Ama ben avangart/öncü cazı ve kuzey cazını da çok seviyorum. Gerçi caz seven birçok arkadaşım onlara uzak durur ama caz benim için daima vurgunu olduğum kış, karanlık gökyüzü, uzak iklimler, sonbahar ağaçları, geceyarısı sokakları, uzak, dumanlar arkasında kıvrılmış ama ışıltılı kadınlar demek olduğundan kuzey cazının uzak tınıları başka bir dünyadır. Bütün bunlara rağmen asıl mesele şu: Bugünkü dünyada caz ne ifade ediyor? Bu sorunun yanıtını çok ümit ve heyecan dolu olarak veremiyorum. Söylemek belki ağır geliyor ama bana kalırsa caz ölmektedir. O da birçok güzel şey gibi 20. yüzyılın malıydı. Bu çağda başka arayışlar ve cevaplar öne çıkınca caz geri çekildi. Bugün bir dönemin cazcılarının yarattığı türden bir caz heyecanı yok. Caz satışları düşüyor. İnsanlar gece hayatından çekiliyor. Bırakın caz dinleyicilerini cazcılar bile artık sadece süt içip, akşam 21.00'de uyuyup sabah erkenden kalkıp spor yapıyor, atletler gibi yaşıyor. Cazın bir dönemde kapsadığı duyarlılık yerini başka algılara bıraktı. Bugün caz peşinde koşan genç sayısı elbette daha az. Yaşlılığın müziği kabul ediliyor caz bugün. İnsanlar başka heyecanların peşinde. Kim bilir belki de cazdaki hayatı değil, insanlar artık hayattaki cazı arıyordur ama gerçek cazın ona uzak olduğunu söylemek mümkün değil ki...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.