Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ALİ ASLAN

24 Haziran ve milli iradenin zaferi

24 Haziran seçimleri Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kabulünden sonraki ilk seçimler olması dolayısıyla özel bir öneme sahipti. Muhalefetin parlamenter sisteme geri dönüş vaadini canlı tutması, seçimleri hükümet sistemi değişiminin kökleşip kökleşmemesinin oylandığı bir mücadeleye dönüştürdü. Bu haliyle 24 Haziran seçimleri partilerin performans ve vaatlerinin oylanmasının ötesinde siyasi bir anlama sahipti. Çünkü partilerin Cumhurbaşkanlığı ve parlamenter hükümet sistemi tercihleri ülke yönetimindeki teşkilatlanmaya dair bir görüş farklılığından ziyade ülkede siyasi mücadelenin kurallarının ne olması gerektiğine dair bir ayrışmadır.
Cumhurbaşkanlığı sistemi milli iradeyi öncelerken parlamenter sistem ise bürokrasi ve sermayeyi öne çıkaran bir yapıya sahiptir. Gerçekten de Türkiye'de modern dönemde üç iktidar odağından bahsetmek mümkündür: millet, bürokrasi ve sermaye. Bürokrasi ve sermaye ortaklığı 19. yüzyılın sonlarından 1920'lere kadar ülkede saltanata son verip tek parti iktidarını inşa etti. Oligarşik bir yapı arz eden bu siyasi düzen sermayenin bürokrasiyle ayrı düşmesi sonucu 1940'ların sonunda başka bir siyasi düzene evrildi. Bu ayrışmanın sonucunda çok-partili parlamenter sistem tesis edildi. Ancak bu parlamenter sistem bürokratik vesayet kurumlarıyla dengelendi. Böylece yarı oligarşik yarı demokratik bir karma rejim ortaya çıktı.
1950'lerden itibaren ise millet ile sermaye arasındaki ittifak bürokratik vesayete karşı bir mücadeleye tutuştu. Demokrasi güçleriyle oligarşi güçleri arasındaki bu ayrışmada demokrasi bloğunda öne çıkan taraf sermayeydi. Demokrat Parti ve Anavatan Partisi tecrübelerinde bu dengenin izlerini sürmek mümkündür. Ancak demokrasi güçleri bürokratik oligarşiyi kısmen yerinden etseler de özellikle ekonominin devletin kontrolünden çıktığı 1980'lerden sonra siyasi düzeni dönüştürmeye muvaffak olamadılar.
2002'de iktidara gelen AK Parti iktidarıyla ülke siyasetinde yeni bir dönem başladı. AK Parti bir yanıyla 1950'de başlayan milletsermaye ittifakının bir devamı olmakla birlikte, ittifak içinde sermaye karşısında milleti ön plana çıkararak kendisinden önceki siyasi hareket ve partilerden ayrıldı. AK Parti siyasetinin merkezine milli iradeyi koydu. Bu, milli iradenin ülkede otoritenin ve iktidarın kaynağı olması hedefinin güdülmesi anlamına gelmekteydi.
Bu siyasi hedefi hayata geçiren ise yerli- milli siyasetti. AK Parti yerli-milli siyaset kapsamında üç siyasi özne üretti: Bunlardan ilki liberal vurguların ağır bastığı "özgürlükçü" siyasi özneydi. Bu bağlamda AK Parti 2002-2010 arasında bürokratik oligarşiye karşı ülkedeki tüm güçleri harekete geçirdi. Hedef laik-milliyetçi bürokrasinin devletle özdeşliğine son vermek ve böylece siyasetin alanını genişletmekti. Siyasetin alanının genişlemesi milli iradenin çok daha fazla sahibi söz olması demekti.
Bürokratik vesayetin yenilgiye uğradığı 2010'dan sonra ise tüm toplumu muhafazakar- dindar toplum kesimleri etrafında bir araya getirecek iki siyasi özne üretti. Bunlardan ilki medeniyet söylemine yaslanıyordu ve bu ideolojik zeminde toplumsal bir bütünlük ortaya koydu. Toplumdaki tüm farklılıkları medeniyet ortak kimliğinde bir araya getirmeye çalıştı. Ancak bürokrasiye yuvalanan FETÖ'nün sabotajları, laik sosyoloji ve PKK çizgisindeki Kürt kesimlerin direnciyle bu siyasi özne başarısız oldu.

Yerli-milli siyasi özne
Bunun ardından yine merkezinde muhafazakar- dindar toplumsal kesimlerin olduğu yerli-milli siyasi özne üretildi. Bu siyasi özne ise toplumdaki farklılıkları yerli-milli kimlik ve hassasiyetler etrafında bir araya getirmeye çalışmaktadır. Muhalefet aynen 2010-2016 döneminde olduğu gibi hem laik kimlikten hareketle hem de otoriterlik eleştirileriyle bu siyasi özneyi durdurmaya çalışmaktadır. Bu iki dönem arasındaki belki de en temel fark ilk dönemde muhalefet bloğu AK Parti'nin iktidarının toplumda derinleşmesi ve genişlemesini çevrelemeye çalışırken içinde bulunduğumuz dönemde ise AK Parti'yi kendi toplumsal tabanına hapsetme ve bu toplumsal kesimi bölme stratejisini izlemesidir.
Milli irade ve yerli-milli siyaset AK Parti siyasetinin içeriğini oluştururken Cumhurbaşkanlığı sistemi ise siyasi formunu teşkil etmektedir.
Milli iradede temellenen yerli-milli siyaset Cumhurbaşkanlığı sisteminde kurumsallaşmaktadır. Cumhurbaşkanlığı sistemi bürokrasi ve sermaye karşısında milli iradeyi siyasetin merkezine yerleştirmektedir. Ekim 2007'deki cumhurbaşkanının seçimine yönelik Anayasa değişikliği, Ağustos 2014'te Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın doğrudan halk tarafından seçilerek göreve gelmesi, 16 Nisan 2017'de hükümet sistemini içeren Anayasa değişikliği ve 24 Haziran seçimleri bu kurumsal dönüşümün dört kritik aşamasını oluşturmaktadır.
Sonuç itibarıyla 24 Haziran seçimleri millet, bürokrasi ve sermaye arasındaki yüz yılı aşkın iktidar mücadelesinin millet adına zaferle sonuçlandığı özel bir andır. Batıcı bürokrasi ve küresel sermaye karşısında milletin kazanması ülkenin bağımsızlık ve otonomi mücadelesindeki ilk aşamayı temsil etmektedir. 24 Haziran'la birlikte Türkiye artık kendi içinde bağımsız karar alabilen bir ülke haline gelmiştir. Bunu ikinci aşamada dış politikada tam anlamıyla kendi kararlarını kendi verecek bir ülke haline gelme hedefi takip etmelidir. Bunun için ülkenin askeri kapasite ve ekonomik güç artırımına odaklanması gerekmektedir. Üçüncü aşamada ise uluslararası politikada Türkiye'nin diğer devletlerin kararlarını şekillendiren bir ülke konumuna gelmesi, küresel bir güç olma hedefi yer almalıdır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA