Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Ense renklerimiz

Ahmet Türk adlı efendi adamla yaptığı kira anlaşmasını "Komşular istemedi" diye bozan tabansız ev sahibine içerlerken, Sevilay Yükselir'in yazısından başka bir ayıbın haberini aldık:
Onun eşi de vaktiyle bir yeri kiralamak isteyince etnik kökenine ilişkin sorularla karşılaşmış, Kürt olduğunu söyleyince "Biz Kürt'e ev vermeyiz" diye geri çevrilmiş. O kadar kırılmış ki, ağlamış sonradan.
Bunların pek büyütülecek şeyler olmadığını düşünebilirsiniz. Başınıza gelmemişse...
Benim geldi.

***

Son konuşmamızda Mehmet Barlas sabık eşim Leyla Umar'dan sıkça söz etmemin nedenini sordu. "Onunla birlikte yaşamış olduğum olaylar arasında öyle şeyler var ki tanık göstermeden anlatsam insanlar uydurduğumu düşünebilirler," dedim. "Örneğin ikimize de pasaport verilmeyişinin nedenini Emniyet Genel Müdürü'ne makamında sorduğumuzda 'Siz komünist misiniz?' demişti pattadak. Bir ülkenin genel güvenliğinin o akıl düzeyinde birine emanet edildiğini tanık göstermeden söylesem inanır mısın?"
Düzey belirten bir başka olayı da Londra'da yaşamıştık. Anlatayım ki ilkel ev sahiplerinin yalnız bizde bulunmadığı kayda geçsin; komplekslerimiz hafiflesin.
***

Bir kışı o kentte geçirecektik; kiralık daire arıyorduk. Gazetelere kocaman ilanlar veren bir emlak bürosuna uğradık. Oradan bir sefaret partisine gidecektik; ona göre giyinmiştik ikimiz de.
Erkeklerine bir şey diyemem ama, İngiliz kadınları şıklıklarıyla ünlü değildirler. (Kraliçenin şapkalarına bakmanız yeter.) Leyla ise -o yıllarda bizdeki kadın giyimi bugünkü düzeyinde olmadığı içinbir Roma butiğinden aldığı şeylerle Fransız sefiresini kıskandıracak görünüşteydi.
Odasına girdiğimizde büronun sahibesi hanım yerinden fırlayıp buyur etti, isteğimizi dinledi, listelere bakıp telefon açtı, bir Türk çiftin kiralık yere talip olduğunu söyledi.
Sonra durakladı, kızardı, "Hayır, hayır," dedi. "Ne münasebet! Tam aradığınız gibi kimseler."
Telefonu kapatınca bize dönerek gülümsemeye çalıştı. "Adresi vereyim.
Bekliyorlar."
Ben de gülerek "Beklesinler," dedim. "Başka yer arayalım."
Belliydi ki muhatabı kara derili olup olmadığımızı sormuştu.
Öyle olmayı alınganlık gerektirecek bir özellik saymam. Ama o tür önyargılara sahip ve ulusumun onların kapsamında olup olmadığını bilmeyecek kadar cahil bir yabaninin evinde oturmak da istemem.
Sevdiğim Londra'dan o olay yüzünden biraz soğumuş olduğum için, şimdi ülkemde öyle ilkelliklerle karşılaşanların tepkilerini çok iyi anlıyorum.
***

Fantezi bu ya... İsterdim ki kiralık bir yerim olsun da Sevilay'ın eşini kıran kişi orayı tutmaya gelsin. Şöyle derdim onu defederken:
"Maalesef. Ben burayı insanlara veririm."
Ahmet Türk'le anlaşmayı bozan zatla da konuşabilsem keşke. Ona sormak isterim:
"Kendinizi Türk milliyetçisi sayıyorsunuz, yani bizleri çok seviyorsunuz ama, yurdumuzdaki insanları birbirinden soğutarak Türkiye'ye en büyük kötülüğü ettiğinizin farkında mısınız?"
Bereket, uygarlık umutlarımızı ısıtan hoş bir gelişme de var. Pek çok vatandaş sayın Türk'e "Evim emrinizde" diyor.
Çetin Altan hep ne öğüt verir:
Enseyi karartmayın!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA