Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

2009 güzünde dünya

IMF-Dünya Bankası ortak genel kurulunda özellikle yoksul ülkelerin temsilcilerinin konuşmalarını dinleseniz, Kudüs'teki Ağlama Duvarı'nın İstanbul'a taşındığı izlenimine kapılırsınız.
Haklılar. Zerrece günahları veya sorumlulukları olmadığı halde, küresel ekonomik kriz en çok onları vurdu. Birleşmiş Milletler'in günde 1 doların altında yaşayanların sayısını azaltmak için 10 yıl boyunca harcadığı çabalar birkaç ayda tümüyle heba oldu. O en yoksul kitlenin nüfusu yeniden 1 milyar kişinin üstüne çıktı. "Kitle imha silahı"ndan farksız 1 milyar kişi...

1 milyar canlı bomba

Zaten gerek IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn, gerekse Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick, ortak genel kurulu açış konuşmalarında, en çok yoksul ülkelerin durumundan kaygılandıklarını gizlemediler.
İkisine göre de, kriz en az 90 milyon kişiyi yoksulluk sınırının altına itti ve "Çok ağır sorunlar"la karşı karşıya bıraktı. Strauss- Kahn, bu çok ağır sorunların birçok ülkede kargaşaya, iç savaşa, kimbilir belki de sınır ötesi savaşlara kadar varabileceğini açık açık söylemekten çekinmedi.
Dahası var; yoksulluk uçurumuna itilenler hiç kuşkusuz terör örgütleri için müthiş bir hazine olacak. Yine bu yoksulluk uçurumuna yuvarlananlar, daha da büyük ordular halinde zengin ülkelere göç yoluna düşecekler, oralara ulaşmak için her türlü yolu deneyecekler. Bunun sonucu kaçak göç, terörle birlikte, dünyanın en önemli sorunu haline gelecek. En azından zengin ülkeler için. Ve de zengin ülkelerin bencil kesimleri için.
O kadar bencil ki o kesimler (Tabii özellikle de finansçılar), sanki küresel kriz belasını dünyanın başına onlar sarmamış gibi, kaldıkları yerden kaldıkları hayata dönüverdiler. Hem de hiçbir ders çıkarmadan. Ve -eskisi gibi- hiçbir sınır tanımadan. Sadece "Kumar" araçlarını değiştirerek.
Artık riskli konut kredilerine oynayamıyorlar ama başka "Kaldıraçlar", başka "Türev ürünler" buldular bile. Örneğin hayat sigortası poliçeleri. Kriz insanların ortalama yaşam süresini kısalttığı, yaşam umudu çizelgesini aşağıya çektiği için, hayat sigortası poliçelerini kısa vadede büyük getiriler sağlayabilecek yatırım olarak görüyorlar.
Kendi yurttaşlarını bile yolmaya devam edenler, yoksul ülkelerin halklarını mı düşünecek?

Yeni Zelanda örneği

Bir başka kumar ya da spekülasyon aracını da paralar arasındaki kur farkları ile çeşitli ülkelerin faiz oranları arasındaki farklar oluşturuyor. Buna da "Carry trade" diyorlar. Bir örnek verelim: Yeni Zelanda Doları sadece 6 ayda yüzde 50 değer kazandı. Neden? Spekülatörler Japon Yeni ve İsviçre Frankı ile borçlanıp faiz oranlarının yüksek olduğu ülkelere yatırdılar. En başta da Yeni Zelanda'ya. Bunun sonucu Yeni Zelanda Doları'nın değeri patladı. O kadar ki, Yeni Zelanda Merkez Bankası, "Paramız değerlenmeye devam ederse, ekonomiyi canlandırmak için aldığımız tüm önlemler boşa gidecek" uyarısı yapmak zorunda kaldı.
Bu uyarıların spekülatörlerin bir kulağından girip öbüründen çıktığını eklemeye, bilmiyoruz gerek var mı?
İşte böyle bir dünyada yaşıyoruz... Bu da bizi her gün biraz daha korkutuyor. Çünkü açların ve yoksulların öfkeli çığlıkları giderek daha da yakınımızda yükseliyor. Çünkü kargaşa, kaos, zorunlu göç, iç ve dış savaş gibi kıyamet alametleri giderek daha çok ülkede beliriyor...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA