Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖMER TAŞPINAR

Suriye dersleri

WASHINGTON

Halep'te en kanlı dönemine giren Suriye krizi Türkiye açısından son 10 yılın belki de en önemli dış politika sınavını teşkil etmeye devam ediyor. Bu sınav birçok açıdan öğretici oldu. Ne gibi dersler alındığını tartışmak için daha henüz erken. Ama gene de bazı çıkarımlar yapmak mümkün. Suriye'de yaşanmakta olanlar Türkiye'nin genel dış politika vizyonu ve görmek istediği Ortadoğu açısından bir hayal kırıklığı teşkil ediyor. Burada sorun "komşularla sıfır sorun" politikasının başarısız olması değil. Sıfır sorun politikası genel bir vizyon ve amacın ifadesinden ibaretti. Ankara, Suriye'de yaşanacak olanları önceden görmek ve bu nedenle de Şam'daki rejime mesafeli davranmak gibi bir lükse sahip değildi. Komşularıyla iyi geçinmek istemesi, ticaret yapması, bölgesel güvenlik arayışı Türkiye açısından hep doğru politikalardı. Asıl mesele Ankara'nın Şam üzerindeki etkisini yanlış hesaplaması oldu.
Bu açıdan bakınca Suriye'den alınacak en önemli ders, Türkiye'nin rejim üzerinde fazla bir siyasi etkisinin olmadığının ortaya çıkması oldu. Oysa krizden önce Türkiye Suriye üzerindeki etkisini çok önemsiyordu. Öyle ki Ankara'nın Şam üzerindeki ağırlığını Tahran ile kıyaslar haldeydi. Amaç Suriye'yi İran'dan uzaklaştırarak Batı cephesine yaklaştırmaktı. Gerçek sınav Suriye'deki ayaklanma ile başladı. Ankara etkisini göstermek ve Esad rejiminin tavrını değiştirmek için çok uğraştı. Ama sonuçta Şam Ankara'yı dinlemedi. Suriye'de rejim İran, Rusya ve Çin gibi benzer otoriter rejimlerin reflekslerine uygun şekilde hareket ederek ayaklanmayı kanlı şekilde bastırmayı tercih etti. Bugün gelinen noktada Tahran ve Moskova, Şam üzerinde çok daha etkili noktada. Türkiye ise yeni oluşacak Suriye'ye yatırım yapıyor. Ancak bu durum Ankara'nın on yıldır Suriye'ye yaptığı siyasi yatırımların Esad rejimini Türkiye'ye yaklaştırmak konusunda başarısız olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Suriye'den alınacak ikinci ders Kürt meselesiyle ilgili. Ankara kendi Kürt sorunu nedeniyle şimdi Suriye'de manevra alanı kaybediyor. Suriye'de PKK-PYD çizgisinde bir Kürt bölgesinin oluşumu Ankara açısından Suriye genelindeki bütün diğer gelişmelerden önemli hale gelmiş durumda. Normal şartlar altında, kendi Kürt meselesini demokrasi, ademi merkeziyetçilik ve kalkınma çerçevesinde çözen bir Türkiye, Suriye'de oluşacak bir Kürt oluşumundan bu kadar korkmazdı. Hatta 2007 sonrasında Kuzey Irak örneğinde olduğu gibi bu oluşuma hamilik yapma amacı taşırdı. Ama bugün Türkiye içindeki dinamikler Ankara'yı Suriye'ye son derece dar bir güvenlik penceresinden bakmaya mahkûm kılıyor. Geçen hafta ifade ettiğim üzere Türkiye'de Kürt meselesinde diyalog yerine silahlar konuştukça, Ankara'nın Suriye üzerinde etkisi de Müslüman Kardeşler hareketi ile sınırlı kalacaktır.
Bu Müslüman Kardeşler konusuna bağlı olarak Suriye konusunda Türkiye açısından alınacak üçüncü ve son ders mezhep meselesiyle ilgili. Türkiye'nin Ortadoğu genelindeki en önemli avantajı demokratik ve laik devlet yapısı sayesinde mezhep ayrımlarından uzak oluşudur. Mesela Başbakan'ın Irak'a gidip Necef'te Şiiliğin en kutsal mekânlarını ziyaret etmesi ve Ayetullah Sistani ile görüşmesi son derece anlamlıdır. Aynı şekilde Kahire'de Müslüman Kardeşler'e laik sistemin faydalarını övmesi Türkiye açısından bir başarıdır. Ancak Suriye'deki krizin mezhepsel boyutu ve Ankara'nın Sünni cepheye yakınlığı Türkiye'deki Alevi-Sünni dengesi açısından da sakıncalı hale gelmeye başlıyor. Dünkü New York Times değerlendirmesi de böyle bir algılamanın oluştuğunu açıkça gösteriyor. Önümüzdeki aylarda Türkiye'nin bu konularda hassas davranmasında çok fayda olacak.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA