Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

O zaman basına da gerek yok!. Var mı?.

Olayı bana internet delisi yardımcım Caner anlattı..
"Hıncal Bey.. Beşiktaş maçından sonra Alanya Teknik Direktörü Çağdaş Atan basın toplantısı yapmış. Sözlerini bitirince "Şimdi sorularınızı alalım" demiş. Beklemiş.. Ses yok. Kalkan el yok.. "Soru yok mu arkadaşlar" demiş.. Beklemiş ve "O zaman basına da gerek yok" deyip kalkmış gitmiş..
"Valla iyi demiş Caner" dedim..
"Diline sağlık!." Dün sabah gazetemi okuyorum.
Günaydın ekinde "Keskin Kalem" köşesini ilgiyle izlediğim genç kardeşim Ömer Karahan bu olayı yazmış, "Basını gereksiz gören Atan'ın çirkin üslubu ve egosu!." Ömer "Evet, bu yüzden salonda bulunan birkaç muhabirin kendisine sorular sorması gerekirdi" diyor ve ekliyor..
"Ancak Atan gibi bir Teknik Direktörün 'O zaman basına gerek yok' diyerek ahkam kesmeye hakkı yok!" diyor..
Yok mu Ömer, yok mu?.
Sen hiç kendini Çağdaş Atan'ın yerine koydun mu?.
Geçen seneki en iyi oyuncularını kaybetmiş takımla, bu sene ligin 11'inci haftasına lider gelmiş, bu yılın en iyi iki oyuncusunu da hastalık ve sakatlık yüzünden Beşiktaş maçına çıkaramamış, buna rağmen beşleyeceği maçı ancak 2-0 bitirmiş ve devlerin (Cart kabakağıt) önünde 12'nci haftayı da üç puan farkla lider kapamış Alanya'nın Hocasını bu sene bir kez, gazetelerin, mesela senin gazeten SABAH'ın manşetinde gördün mü?. Galatasaray'ın nefreti futbolcusu Belhanda'yı durmadan manşet yapan spor sayfalarında bir kez Çağdaş Atan adını okudun mu?.
Hürriyet'te?..
Milliyet'te.. Posta'da..
Sözcü'de.. Hepsinde..
Başında böyle büyük bir başarı şapkasıyla, zorunlu basın toplantısı odasına "Boşu boşuna" geldiğini bilerek gideceksin.
Orada her nasılsa yollanmış bir avuç stajyer.. Ahfeşin keçileri gibi, dediklerine kafa sallayıp gidecekler..
Teknik Direktöre maç sonu soru sormak ustalık ister.. Ama ustalar karantinayı bahane etmesin kimse, yıllardır maçları televizyondan izleyip yazarlar.. O stajyer muhabir de aslında sözleri not etmeye gitmez. Onlar nasılsa, kendisinden evvel ajanslarla ulaşır gazeteye..
"Bir olay çıkarsa da iki resim alırım" diye oradadırlar.
Sorular sorup yanıtlar alsalar ve bomba gibi haber yazsalar da, Alanya ve Atan olduğu için sayfaya konmayacağını, palavra, uydurulmuş, zarf diye manşete yerleştirilmiş Belhanda haberi kadar değerinin olmayacağını bilirler.
O yüzden soru zahmetine katlanmazlar.
Muhabir "Sorsa yazsa çöpe gideceğini bilerek" sormaz.. Çağdaş Atan Beşiktaş'ı yenen lig lideri takımın Hocası olarak "Üç büyükte bir futbolcunun sol ayak tırnağı kadar değeri olmadığını bildiği için" öfkelenir, Ömer!.
"Atan'ın çirkin üslubu ve egosu" diyorsun Ömer!.
Hayır ego falan değil, Ömer.. Hele "Çirkin" hiç değil.. O bir çığlık..
Üç büyüklerden birine gitmedikçe spor medyası tarafından adam sayılmayacağını bilmenin çığlığı.. Lider de olsa, Beşiktaş'ı da yense küçük kulüpte asla adam sayılmayacağını bir daha görmenin çığlığı..
O çığlığı atmasaydı eğer, mesela senin köşene ulaştığı gibi, bu kadarcık da yer almayacaktı medyada..
O zaman ben sana, üstelik sana göre haddim de olarak soruyorum.
"O zaman basına da gerek var mı?."

***


BİR SAZ, BİR SÖZLE BİRLEŞTİK!.

Yahu, kaderle aramızda bir anlaşma var sanki.. Pazartesi sabahı televizyonumu açtığımda karşıma Sezen çıkmıştı.
Gülümse şarkısı ile.. Dün bir sayfamı kapladı nerdeyse "83 milyonu ile bu halkı Gülümsetin.. Gülümsemede buluşturun, birleştirin siyasiler" diye yazdıklarım.
Dün sabah, kahvaltıdan sonra salona geçtim. Televizyonu tıkladım.. Karşımda Sümer Ezgü.. Duvardaki sazı alıp sokağa çıkıyor ve Hüdeyda türküsünü söyleyerek kasaba meydanına yürümeye başlıyor..
Duyan seymenler, kıyafetlerine bürünür, kuşak bağlarken, pencereden bakan mahalleli de sokağa inip meydana yürüyor..
Kadın, erkek, yaşlı, çocuk herkes..
Herkes..
...Ve meydanda ortada Sümer söylüyor, etrafında seymenler halka olmuş oynuyorlar.. Onların etrafında da millet toplanmış, türküye eşlik ediyor, zeybeğe alkış tutuyor..
Bir saz, bir sözle yaratılan birlik, beraberlik, neşe ve keyif mucizesini çekmiş Sümer.. Benim koca bir sayfada anlatmak istediğimi, üç dakikada bilinçlere ve bilinç altına çakıveriyor. Hem de nasıl neşe, keyif vererek!.
Teşekkürler TRT Müzik, bir kere daha.
Dün sabah Sezen "Gülümse" diyor..
Bu sabah Sümer hem de nasıl gülümsetiyor?.
Güldürüp oynatıyor..
Bu millet, gülmek, neşelenmek, bir olmak, birlik olmak için birinin öne, yola düşmesini bekliyor..
"Birinin.."

"Aman bulguru kaynatırlar
Haydi bulguru kaynatırlar
Serinde yayladırlar
Aman serinde yayladırlar

Aman bizde adet böyledir
Haydi bizde adet böyledir
Güzeli oynadırlar
Aman çirkini söyledirler

Fidayda da Ankaralım fidayda
Beşyüz altın yediridim bir ayıda
Gitti de gelmedi ne faydayıda
Başını da yesin bu sevda

Aman dama çıkma baş açık
Haydi dama çıkma baş açık
Arpalar gara gılçık
Aman arpalar gara gılçık

Aman, eğer gönlün var ise
Haydi, eğer gönlün var ise
Al bohçanı yola çık
Aman, al bohçanı yola çık."

....................................

(Ama siz de izleyin sevgili okurlar.. YouTube'a girin "Hüdeyda Sümer Ezgü" yazın karşınızda..)

***


ERKUT DA GİTTİ, ERKUT DA..

Pazartesi akşamüzeri Durul aradı. Durul Gence.. Uzun zamandır Parkinson hastası..
Sesi iyi.. Bayağı iyi konuşuyor..
"Nasılsın" dedim.. "İyi değilim Hıncal" dedi.. "Nasıl iyi değilsin, sesin bomba gibi" dedim..
Hastalıkla yıllardır iyi boğuşuyor..
Ama iyi olmayan vücudu değil ruhuymuş meğer..
"Erkut'u kaybettik Hıncal" dedi..

1967'den kalma bir kartpostal.. Ortada Durul.. Arkasında mavi gömlekli Erkut.. Durul'un sağında Atilla Özdemiroğlu.. Ötekileri pek çıkaramadım. Üzerlerindeki kılıkların sponsoru, o zaman televizyon yok, radyo reklamlarını nerdeyse kapayan Arca Kumaşları var, onlar.. Bu kartları da onlar bastırmış. Durul'la Erkut imzalayıp hayranlarına yolluyorlar..

Yahu nedir bu?. Her gün bir sevdik mi gidecek ille Tanrım..
Durul'la babalarımız Mehmet Gence ve Fuat Uluç kardeş gibiydiler, biz de kardeş gibi olduk.
O sayede tanıdım, önce Deniz Harpokulu orkestrası, sonra Somer Soyata ve arkadaşları, sonra da Durul Gence 5'teki birlikleri sayesinde Erkut'u da.. Onunla da kardeş gibi olmuştuk, taa 60'lı yıllardan..
Müthiş bir rockçıydı. Kızlar rocka da, hem de nasıl yakışıklı Erkut'a da deli olurdu da benim peşime düşerlerdi, konserine götüreyim diye..
1962'de Somer Soyata ve arkadaşları Ankara Koleji'nde bir konser verdiler.
Bizim ev, Kolej'in orda, Yenişehir'de..
Konser için takviye aldıkları genç gitarcı Yurdaer Doğulu da kapı komşum..
Yurdaer çağırdı, gittik. Orda dinledim ilk Kolejli kızlarla beraber Erkut'u..
Greenfields.. Put your head on my shoulder.. Some where over the rainbow..
Öldüm öldüm, dirildim.
O sıralar Ankara'ya yerleşmişti.. Çok çok iyi arkadaş olduk.
Yıllar sonra, bizim Sevgili Tefo, Türker Ağabeyimin bedava verdiği TİM Salonunda Durul yararına bir konser düzenledi. Durul, tüm dostlarının eşlik ettiği o konserde tam 4.5 saat ara vermeden davul çaldı. Parkinsonlu Durul.
Harikaydı.. Ama Erkut da harikaydı.. İki şarkıda yıktı, dağıttı salonu..
Öncesinde, sonrasında kuliste nasıl sarılışmıştık, hasretle, özlemle, gözyaşlarıyla..
Sonra gene inzivasına döndü, Ege kıyılarında bir yerlerde.. Sonra..
Şimdi yukarlarda, bulutların kıyısında buluşmayı bekliyor, aşağıya bakarak..
Merak etme.. Dinle, ne diyor orda Michael Jackson..

You and I must make a pact
We must bring salvation back
Where there is love
I'll be there..(I'll be there..


Sevginin olduğu yerde Erkut!. Sevginin olduğu yerde..

***


"KIVANÇ'IN DERDİNE BAK!"

Bir sitem de, Ömer'le ayni gün, ayni ekte yazan Mevlüt Tezel kardeşime..
"Kıvanç'ın derdine bak" dediği, Kıvanç Tatlıtuğ, Mevlüt'ün.. Genç kuşağın en ünlü jönü.. Film ve dizi yıldızı bir sanatçı.
On para etmez cebinde, beş para etmez bir tweet hesabı var diye kendini bu dünyanın kralı sanan aşağılık komplekslilerden biri şöyle bir tweet atmış..
"Hiçbir mecrada halk için mücadele vermeyen, sadece yakışıklı olduğu için beyinsizler tarafından çok sevilen bir sanatçı bozuntususun..." Kıvanç da, bu pisliklerin, başta Hürriyet ve onun Genel Yayın Müdürü Ahmet Hakan'dan aldıkları güçle bir linç güruhuna dönüştüklerini bildiğinden bu aşağılık satırları fikir sanan adama, hanyayı konyayı göstermek için dava açmış.
Mevlüt, "Tweette küfür, hakaret yok.
Eleştiriye katılıyorum" diyor. "Bu kadar da apolitik olunmaz ki?." Olunmaz mı Mevlüt olunmaz mı?.
"Bir yazar bozuntusu Kıvanç'ı yazmış" diye girsem lafa, bunda seni aşağılamak yok mu?.
İkincisi.. Cem Yılmaz politik oldu..
Bizim gazetede bir tek olumlu Cem Yılmaz haberi ya da yazısı çıktı mı, son iki senedir?.
Git, meslektaşın ve bu gazete yazarı Tuğba Kalçık'a sor.. Sırf Tuğba'ya, yani bu gazeteye röportaj verdi, yani iktidar eğilimli bir gazeteye konuştu diye kaç sanatçı linç edildi, saysın sana.. Yani konuşmanın kendisi suç. İçerik önemli değil..
Bu ülkede, bu ortamda sanatçı apolitik olmaya mecbur Mevlüt, mecbur?.
Onları biz, yani "Basın" mecbur ettik.. Sana da soruyorum o zaman?.
"Bu ülkede basına gerek var mı?."


TEBESSÜM

Pazartesi akşamı maç izliyoruz, Beİn'de.. Devre arası reklamlar girdi.. Önce coşku dolu bir tribün ve boydan boya pankart.. "Fenerbahçe bu alemin kralı." O görüntü gitti. Yerine alttaki görüntü geldi. Valla benden tek katkı yok.. Yorum sizin..
"1 tıraş.. 2 tıraş.. 3 tıraş.. 10 tıraş!.."

SEVDİĞİM LAFLAR
Hayat kendiliğinden ne iyi, ne kötüdür. Ona iyiliği, kötülüğü katan sizsiniz…
Montaigne

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA