İsrail'in yarattığı devlet terörü ve korsanlık sözcüğünün bile yetersiz kaldığı şiddet olayı, elbette daha uzun zaman gündemi işgal edecek. Hafta boyu gazetelerde çıkan sayısız yazıyı ben de kemirircesine okuyup yararlandım. En çok aynı gün (çarşamba) SABAH'ta çıkan iki yazıdan tatmin oldum. Engin Ardıç ve Erdal Şafak imzalı yazılar, benzer noktalarda birleşiyordu. Ardıç, bize bugünkü İsrail politikalarının toplumsal/tarihsel/dinsel kökenlerini anlatırken, çok doğru tespitlerde bulunuyor. Erdal Bey ise (aman, umarım Erdal Bey lafından alınmaz, sevgili genel yayın yönetmenimiz!), bu haşin ve pervasız devlet politikasında İsrail'de artık çoğunluk durumuna gelmiş olan Rus kökenli Yahudilerin payını anlatıyordu: Çarlık döneminden Sovyetlere hep baskı ve korku altında yaşamış, 'özgürlüğe kavram olarak bile yabancı, hukukla hiç tanışmamış, dünyaları hep duvarlarla tecrit edilmiş getto'lar olan' o Rus Yahudileri. Ve damgalarını vurdukları koskoca bir devlet politikası. Hazin ve ürkünç değil mi? Ama birçok yazarın da belirttiği gibi, azımsanamayacak kadar çok İsrailli aydın da var: Başta Haaretz (Vatan) gazetesi, demokrasiye inanan basın organlarında toplanmış, ülkelerinin politikalarını şiddetle eleştiren, aydınlık yüzlü ve ruhlu aydınlar. Ki onlar arasında çok sayıda sinemacı da var. İki yıl önceki Cannes Film Festivali'nde izlediğimiz, sonra ülkemizde de gösterilen (ama ne yazık ki ilgi görmeyen) Beşir'le Vals, bu filmlerden değil miydi? Yönetmen Ari Folman, kişisel hatıralarını da işin içine katarak, 1982 yılında İsrail'in Lübnan'ı işgali sırasında bir grup askerin sivil Arapları gereksiz ve zalim biçimde öldürdüğünü anlatmıyor muydu? Hem de canlandırma sinemasıyla... Elbette, İsrail'de de çağdaş ve vicdan sahibi aydınlar var. Keşke bir kanal o filmi bulup gösterse...