Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

İsviçre'ye neden sinir oldum?

Genelleme yaparak bir ulusu yermek ayıptır. İnsanların geçmişteki yoksulluklarıyla alay ederek "Onların cemaziyülevvelini bilirim" demek ayıptır. Zamparalık fütuhatı anlatmak ayıptır. Bu yazı üçünü de içerecek. Çünkü yereceğim ülke ayıpların hedefi olmaya fazlasıyla layık. İsviçre'den söz ediyorum. Adam vardır, pabuçları boyalı, pantolonu ütülü, saçları taralı, kravatı fiyakalıdır. Ama üçkâğıtçının tekidir. İçerlediğim ülke de öyle birine benzer. Düzgünün düzgünüdür görünüşte. Kentlerinde insanlar yüzeysel kurallara sıkı sıkıya uyar, cetvelle çizilmiş gibi kıvrıntısız ve hesaplı bir yaşantının tadını çıkarmakla övünürler. Ama ulusun ruhu? Arayın ki bulasınız. Avrupa'nın göbeğinde yaşadıkları halde kıtanın kültürüne katkıları yok gibidir. İnsanlığa armağan edebildikleri en büyük buluşun guguklu saat olduğu söylenir alay yollu. En ünlü uzmanlıkları ise bankacılıktır. Ancak, nasıl bankacılık? Dünyanın parasal eşkıya yataklığı. Yedi düvelin en baba hırsızının uğursuzunun, diktatörünün, her türden yasa kaçkınının gizli hazinesi güven altına alınır İsviçre bankalarında. Başka uluslara tepeden bakmakta şimdi Fransızları bile sollayan o ülke halkının durumu İkinci Dünya Savaşı sonrasında hiç parlak değildi. O yıllarda Batı Avrupa ülkelerine gidip gelirken İsviçre'den geçerdim. İnanmakta güçlük çekeceksiniz ama, kendimi yerlilerin yoksulluğundan yararlanan sömürgeci gibi görüp utandığım olurdu. Türk lirası kraldı. Bir otelde beni odama kadar götüren adama bahşiş verecektim ki, döktüğü dillerden müdür olduğunu anlayıp tam vaktinde kurtulmuştum pot kırmaktan. Altımda basit bir Chevrolet araba vardı. Yollardan kolayca kız topluyordum. Yanımda bolca bulundurduğum naylon çorap gibi münasebetsiz hediyelerden verince sevinç çığlığı atıyorlardı. O ülke savaş sonrası kalkınma atılımında yabancı emekçilerden çok yararlandı. Önce İtalya'dan, sonra "doğudan" işsiz akını oldu oraya. En çok da Türkiye'den. Daha sonra kafileye kara derili Afrikalılar katıldı. Aynı ülkenin iki yıl önceki seçiminde en çok oyu kısa adı SVP olan İsviçre Halk Partisi aldı. Başlıca özelliği yabancı düşmanlığı. Tabii, yabancı dediğim İngiliz ya da Fransız turist değil. Partinin afişlerinde İsviçre haritalarının üstüne kapkara minareler düşüyor, ak koyunlar kara koyunları kovalayarak sınır dışına atıyorlardı. Şu ara İsviçre'de referandum hazırlığı var. Ahaliden 29 Kasım günü vahim bir sorunun karara bağlanması isteniyor: Minare yapımı yasaklansın mı, yasaklanmasın mı? Sanırsınız ki ülkede minare çokluğundan geçilmiyor, gök görülmüyor, ezan sesleri çan gürültüsünü bastırıyor. Millete gına gelmiş, "Nedir bu yobaz Türklerden çektiğimiz, Hıristiyan diyarını Mekke'ye çevirdiler" diye feryat etmekteler. Somut gerçek pek öyle değil. İsviçre'nin tümünde kaç minare var, biliyor musunuz? Dört! Neyse, her işte bir hayır olduğu söylenir ya. Gençliğimde zenci yerli gibi görüp aptal yerine koyduğum oralı kızlar konusunda hafiften vicdan azabı çekerdim. Geçti.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA