Giriş Tarihi: 23.11.2009

Tanrı Geni

MEKSİKA'DAKİ OAXACA VADİSİ'NDE arkeologlar Joyce Marcus ve Kent Flannery dinlerin ortaya çıkışı hakkında önemli bilgiler elde etti. 15 yıl süren kazı boyunca büyük bir tapınak falan bulmadılar. Onun yerine dini davranışta kilit bir geçiş dönemine dair kanıtlar elde ettiler. Bu kanıtlar, avcı-toplayıcı toplulukların M.Ö. 7000 yıllarında düzenledikleri dinî törenler için kullanılan basit bir dans pistine ait. Daha sonra M.Ö. 1500 yıllarında Mısır temelli tarımın başlangıcından sonra ortaya çıkan atalara tapınılan mabetlere ait kanıtlara geçiliyor. Ve son olarak M.S. 30 yılında antik bir devlete ait astronomik ölçümlere göre yapılmış tapınaklar görünüyor. Bu ve bunun gibi çalışmalar, dini davranışın neden her gelişmişlik düzeyindeki toplumlar ve dünyanın her bölgesinde ortaya çıktığına dair yeni bir bakış açısına işaret ediyor. Dinler, evrim geçirmiş bir davranış biçiminin özelliklerini taşıyor. Yani doğal seleksiyon desteklediği için dinler var oldu. Din evrensel bir olgu. Çünkü ilk insan toplulukları Afrika'dan dünyaya yayılmadan önce beyin devrelerimize sızmıştı din. Ateistler, dinin var olmasının nedeninin ilk insan topluluklarına ve ardından gelenlere hayati fayda sağladığı düşüncesine pek sıcak bakmıyor. Yaşamak için gerekli bir şeyse dini işe yaramaz olarak tanımlamak zordur. İnananlara ise aklın tanrılara inanmak üzere şekillendirildiği düşüncesi korkutucu gelebilir. Çünkü "kutsal" bir varlığın gerçekte var olma olasılığı o zaman daha zayıf görünebilir. Ama dine evrimsel bir gözden bakmak, iki tarafın da merkezi konumunu tehdit etmiyor. Dini davranışın doğal seleksiyon tarafından ayrıcalıklı kılınması, tanrıların varlığını ne kanıtlar ne de reddeder. İnananlar için, evrimin insan vücudunu şekillendirdiği kabul edilirse, evrim aklı da şekillendirmiş olamaz mı? Evrimin yaptığı, tıpkı insanın kendi dilini öğrenmeye yatkın olması gibi, insanlara içinde bulundukları topluluğun dinini öğrenmeleri için genetik bir eğilim bahşetmektir. Dilde de dinde de, öğrenilen şeyin içini dolduran genetik değil kültürdür. Avcı toplayıcı topluluklara bakmak dinin hayatta kalma mücadelesinde nasıl avantajlar sağladığını görmeye yardımcı oluyor. Ayinleri teolojiye değil, gece boyu devam eden toplu danslara ışık tutar. İnananlar devamlı ritimlerle yapılan bu danslarla kendilerinden geçiyor, topluluğun üyeleri arasında duygusal bir bağ kuruluyor. Ayinler aynı zamanda küskünleri barıştırıyor ve toplumsal dokuyu kuvvetlendiriyor. Elli bin sene önce insanlar küçük, eşitlikçi topluluklar halinde yaşarlardı ve başlarında bir lider bulunmazdı. Din, görünmez bir hükümet gibiydi bu topluluklarda. İnsanları birbirine bağ-lar, toplumun ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarının önünde tutmalarını sağlardı. İnsanlar kutsal güç tarafından cezalandırılma korkusuyla topluluğun diğer üyelerine karşı nefislerine hâkim olurdu. Din, yabancılarla kanlarının son damlasına kadar savaşma cesareti verirdi onlara. Böylece dini inançlar üzerine kurulu gruplar, diğerleri karşısında üstün geldi ve aklı ayin yapmaya yönelten genler evrensel nitelik kazandı. Doğal seleksiyonda bireylerin hayatta kalmayı başarabilmelerinisağlayan tek etken genlerdir. Doğal seleksiyonun doğrudan bireyler üzerinde etkileşim sağlamak yerine grupları tercih edebildiği düşüncesi oldukça tartışmalı bir düşüncedir. Bu görüşü ortaya atan Darwin olsa da, biyologlar arasındaki yaygın görüş bireyler üzerindeki seleksiyonun yaptığı etkileşimin grup için seleksiyon yoluyla gelişecek fedakârlık dürtüsünü bastıracak kadar güçlü olduğu yönünde. Ancak grup seleksiyonu kısa süre önce iki güçlü taraftar kazandı. Bunlar, insan evriminin yakın dönemlerinde, iki özel durumun grup seleksiyonuna normalden daha büyük bir üstünlük kazandırdığını savunan biyologlar David Sloan Wilson ve Edward O. Wilson. Bu durumlardan ilki, avcı-toplayıcı toplulukların eşitlikçi yapısı nedeniyle herkesin aynı davranışları sergilemesi ve grup için fedakârlığı öne çıkarması. Biyologlar grup özelliklerinin yaygın olmasının genlere yansıma şansını arttıracağını düşünüyorlar. Diğer durum ise topluluk yararı gözeten davranışlar adına grup düzeyinde seleksiyonu artıran gruplar arasındaki şiddetli savaşlar. Bu yeni görüşe göre, bireyin içinde bulunduğu toplumun dinini öğrenme eğilimi insanın beynine öyle işlemiştir ki, avcı-toplayıcı topluluklar 15 bin yıl öncesinden başlayarak yerleşik düzene geçtiklerinde dinle bağlarını gevşetmemişlerdir. Yerleşik hayatın oluşturduğu daha büyük ve hiyerarşik toplumlarda hükümdarlar otoritelerini güçlendirmek için dini kullandılar. İlk toplumlarda alışılmadık bir işçilik ve organizasyon gerektiren tarım gibi faaliyetlerde de dinden yararlanılmıştır. Din çoğu zaman zulüm ya da savaş gibi durumlarda aşırılıklara neden olmakla suçlanır. Ancak toplumun ahlaki dokusunu güçlendiren bir işlevi olması ona fazla itibar kazandırmaz. Belki de ne suçlanmayı ne de itibar kazanmayı hak ediyor din. Din, toplumsal bağı sağlamak için bir araç olarak görülüyorsa bu bağı iyi ya da kötü yöne çekecek olan toplumun kendisi ve liderleridir.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.