Pazartesi 25.01.2010

Enkaz Altındaki Esas Trajedi

Kuzey California'nın Körfez bölgesini 17 Ekim 1989'da vuran 7 büyüklüğündeki deprem 63 kişinin ölümüne yol açtı. Bu hafta Haiti Port-au-Prince'de yine 7 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Kızılhaç, toplam ölü sayısının 45 bin ile 50 bin arasında olduğunu tahmin ediyor. Bu bir doğal felaket değil, yoksulluk öyküsüdür. Kötü inşa edilmiş binalar, yetersiz altyapı ve korkunç kamu hizmetlerinin yazdığı bir öykü. Başkan Obama Perşembe günü Haitililere, "Yüz üstü bırakılmayacaksınız, unutulmayacaksınız" dedi. Yeminine sadık kalacaksa, bu trajediyi küresel yoksulluğa yönelik bakışımızı yeniden ele almak için bir fırsat olarak kullanacaktır. Birkaç sevimsiz gerçeği de kabullenmek zorunda kalacaktır. Bu gerçeklerin ilki, yoksulluğu azaltmak için yardımları nasıl kullanacağımızı bilmediğimiz. Geçtiğimiz on yıllar boyunca, gelişmekte olan ülkelerin kalkınması amacıyla trilyonlarca dolar harcandı. Fazla dış yardım almayan Çin gibi ülkeler, muazzam bir kalkınma gerçekleştirip yoksulluğu ciddi oranda azalttı. Dış yardım alan Haiti gibi ülkeler ise bunu başaramadı. Yakın zamanda yayınlanan "Kalkınma Nasıl Olur?" adlı derlemede bir grup ekonomist, bu konuda öğrendiklerimizi analiz etti. Ortaya çıkan tablo iç karartıcı. Sürdürülebilir büyümeyi sağlayacak kesin bir politika yok. Gelişen bir ekonominin on yıllık bir dönemde sergilediği performans ile takip eden dönemdeki performansı arasında neredeyse hiçbir ilişki yok. Yoksulluğu azaltmanın kesin olarak kanıtlanmış bir yolu yok. İdari kurumları iyileştirmek bile istenen sonuçları getirmiyor. Ekonomist Abhijit Banerjee, derlemedeki makalelerin sadeliğine uygun biçimde, "Belli bir kalkınma politikasının, büyümeyi sağlamanın en iyi yolu olduğuna dair açık bir kanıt bulamadık. Belki de kalkınma bizim kontrolümüz dışında gerçekleşiyor" diyor. İkinci acı gerçek şu; mikro yardım çok önemli olmakla birlikte yetersiz. Haiti'de 10 binden fazla örgüt bu tür çalışmalar yürütüyor. Bazı tahminlere göre, Haiti'de kişi başına düşen sivil toplum örgütü sayısı dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar yüksek. Bu örgütler, özellikle bu günlerde büyük bir hizmet veriyor. Ama sayıları ne olursa olsun bu tür hizmetler kapsamlı bir değişim yaratamıyor. Üçüncü olarak, artık şu belalı kültür konusunu küresel yoksullukla ilgili çabaların merkezine koyma zamanı geldi. "Haiti neden bu kadar yoksul?" diye sorunca zulüm, kölelik ve sömürgecilikle dolu bir tarih hatırlanır. Barbados'un tarihi de aynı, ama Barbados gayet iyi durumda. Ayrıca Haiti'nin yıllarca acımasız diktatörler, yolsuzluk ve işgallerden çok çektiği söylenir. Oysa aynı şeylere maruz kalan Dominik Cumhuriyeti çok daha iyi durumda. Haiti ve Dominik Cumhuriyeti aynı ada üzerindeler ve aynı doğal şartlara sahipler. Ama iki ülke arasındaki sınır, yeryüzündeki en derin zıtlıklardan birisini sergiliyor. Sınırın bir tarafında yeşillikler ve ilerleme, öbür tarafta ormansız alanlar, yoksulluk ve zamanından erken gelen ölümler var. Lawrence E. Harrison'ın "Asıl Liberal Gerçek" adlı kitabında açıkladığı üzere, yeryüzündeki çoğu yoksul ulus gibi Haiti de, ilerlemeyi engelleyen bir dizi karmaşık kültürel etkiden zarar görüyor. Hayatın değişkenliğini ve plan yapmanın boş olduğunu salık veren vudu dininin etkisi var. Toplumsal güvensizlik had safhada. Küçük yaşlarda ilgisiz davranılan çocuklar, 9 veya 10 yaşından sonra sert biçimde cezalandırılıyor. Hepimiz başka kültürlere saygı göstermeliyiz. Ama bazı kültürler, ilerlemeye diğerlerinden fazla direnç gösteriyor ve bu da trajediyi daha da şiddetlendiriyor. Dördüncü olarak, artık yerel himayeciliği teşvik etme zamanı geldi. Bizler ABD'de yoksulluk sorununu, tıpkı yurtdışında yaptığımız gibi önceleri para vererek çözmeye çalıştık. Sonra küçük ölçekli toplumsal işlere giriştik. Oysa gerçekten işe yarayan yardım programları teklifsiz bir himayecilik içerir. ABD'nin fakir bölgelerindeki insanlara eğiterek kendi başlarının çaresine bakmayı öğreten okullara benzer programları yürütenler, yoksulluğa neden olan tüm etkenleri bilmediklerini kabul ederler ama bunu önemsemezler. Onlar yerel kültürün bazı parçalarını değiştirip, yerine zorlayıcı ve yoğun bir başarı kültürünü koyarlar. Yeni standartlar, çocuk yetiştirmekten daha disiplinli okullar kurmaya ve işini daha iyi yapmaya kadar birçok şeyi kapsar. Bu yaklaşımı yurtdışına da taşımanın zamanı geldi. Haiti gibi yerlerde, kendisine güvenen yerel liderlerin halkın kendi başının çaresine bakmasını sağlayacak kültürler yaratmasının zamanı geldi. Sadece bir mahallede veya okulda bile olsa, insanları orta sınıfın değerleriyle, başarı ahlakıyla, ölçülebilir ve zorlu taleplerle tanıştırmanın zamanı geldi. Merhum bilim adamı Samuel P. Huntington, kültürel değişim zor olduğunu kabul etsene, yeniliklerin büyük travmalar sonrası gelebileceğini söylemişti. Bu deprem kesinlikle bir travma. Tek soru, dış dünyanın hala aynı eski kültürle devam edip etmeyeceği.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.