Pazartesi 01.03.2010

Amerika'dan Soyut Sanat Dersleri

Sanat müzeleri, tarihi çözümleme görevi üstlenirler. Başlangıç aşamasındaki geniş kapsamlı zorluklarla uğraşmak da çoğu zaman küçük kurumlara düşer. Newark Müzesi, özellikle kültürlerarası tarih söz konusu olduğunda, bu yol temizleme görevini yıllar boyunca büyük bir memnuniyetle üstendi. Müzenin yüzüncü yılı dolayısıyla düzenlenen "Yapıcı Ruh: 1920'lerden-1950'lere Güney ve Kuzey Amerika Soyut Sanatı" isimli sergide de bunu gerçekleştiriyor. Sergideki eserler Newark'ın kendi koleksiyonlarından. 20'nci yüzyılın ilk yarısı boyunca müze sürekli, doğrudan sanatçıların stüdyolarından, geometrik soyutlama olarak bilinen bir tür Amerikan resim ve heykel sanatına ait eserler satın aldı. Samimi ve şık bir tasarıma sahip ama siyasi ve kişisel bir içeriği de bulunan son derece ilgi çekici eserlerdi bunlar. Tüm erdemlerine rağmen bu sanat türü hiçbir zaman yoğun ilgi görmedi. Sadece dekoratif olmakla ve Amerika'yı yansıtmadığı için eleştirilen bu sanat türü, 1930'ların izole zamanlarında dışlanınca Soyut Dışavurumculuk akımının gölgesine sığındı. Bunun sonucunda Newark'ın elinde hiç kimsenin bilmediği ya da fazla önem vermediği muhteşem sanat eserleri birikti. O zamandan beri bu türe ilgi arttı ve bu sergiyle birlikte daha da artacak. Alexander Calder, Arshile Gorky, Ad Reinhardt gibi ünlü isimlerin sergiye dâhil edilmesi de buna yardımcı olacak. Ancak bir tarih dersini gerçek bir etkinliğe dönüştürecek ve aynı zamanda Amerikan modernizminin profilini genişletip keskinleştirecek olan, John Ferren, Raymond Jonson, Alice Trumbull Mason, John McLaughlin, George L. K. Morris ve Charmion von Wiegand gibi son derece parlak ama gözden kaçmış modern sanatçıların sergideki varlıkları. Bu profil aynı dönemde Güney Amerika'daki benzer soyut formları keşfeden sanatçılardan alınan tablolar ve heykellerin sergiye dâhil edilmesiyle sınırsız bir şekilde büyümeye devam ediyor. Bunların bazıları, 2007 yılında New York Üniversitesi Grey Sanat Galerisi'nde açılan "Umudun Geometrisi: Patricia Phelps de Cisneros'un koleksiyonundan Latin Amerika Soyut Sanatı" isimli sergide yer aldı. Ancak Newark'ın sergisini ilginç kılan, Kuzey ve Güney Amerika sanatını eşit oranda karıştırılması ve bu karışımın getirdiği etkileşim. Akımın temel coğrafi ve biçimsel koordinatlarını belirleyen Güney Amerikalı çok yönlü sanatçı Joaquín Torres-García ile açılıyor sergi. 1874 yılında Uruguay'ın Montevideo şehrinde doğan Torres-García, yetişkinlik döneminin ilk yıllarını Fransa ve İspanya'da geçirmiş. Özellikle Rus Yapısalcılığı ve Felemenk Neo-plastisizm gibi ütopik akımlarla ilişkilendirilen soyut geometrik şekillerle ilgilenerek, Avrupa modernizminden örnekler sunmuştur. Yıllar süren Avrupa macerasının tam ortasında önemli bir mola verdi. 1920'de Manhattan'a taşınarak New York'un havasını ve el değmemiş kozmopolitliğini soludu. Yeni Dünya Sanatı olarak düşündüğü şeyi yaratmak için ihtiyacı olan uyarıcı tam da buydu. Bu amacın peşinde, üretken meslek hayatının ikinci yarısında Uruguay'a döndü. Torres-García'nın Manhattan deneyimini kavramak istiyorsanız, Manhattan'daki, El Museo del Barrio'da açılan "Nexus New York: Modern Metropolün Latin/ Amerikan sanatçıları" isimli sergiyi ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Ancak sanatçının Güney ve Kuzey Amerika, Amerika ve Avrupa arasında nasıl önemli bir köprü görevi gördüğünü anlamak isterseniz, Newark'taki iki tablosunu görmeniz yeterli olacaktır. 1920'de tamamladığı "New York Street Scene"de Avrupa'dan esinlenen geometrik modeller görülüyor ama duvarlar, dükkân tabelaları, trafik sıkışıklığı ve dört bir yana dağılan çoğu koyu tenli yayalar gibi New York yaşamıyla ilgili detaylara da bolca yer verilmiş. Kendi içinde bölümlere ayrılan sakin bir kargaşanın resmi bu. "Locomotive With Constructive House" isimli ikinci tablosunu, Montevideo'ya döndüğü 1934 yılında yapmış. Burada geometri ve soyutluk hâkim. Renk bloklarını bir şehir manzarası olarak algılayabiliyorsunuz. Torres-García bunları doldurduğunda ise Güney Amerika'daki antik ve yerli kültürlerini çağrıştıran, harf yerine resim kullanılan yazı; piktograflar gibi yarı-soyut, sembolik eserler ortaya çıkıyor. Bu iki tablo, Kuzey ve Güney Amerika'da geometrik şekillerle çalışan sanatçılarda yaygın olan bazı ortak özellikleri vurguluyor. Özünde bir şehirli hassasiyeti yatan, yerel ve Atlantik ötesi kaynakların bir karışımı, sanatın soyut fikirleri ve bastırılmış duyguları ortaya çıkarmak için bir araç olarak kullanılabileceği bilinci. Serginin ilk bölümünde şehir teması işleniyor. Örnekler arasında, New Yorklu sanatçı Paul Keple'nin renkli makine parçalarını resmettiği 1934 tarihli tablosu ve Theodore Roszak'ın bir radyo kulesi ve mutfak aleti arasındaki bir geçide benzeyen "Airport Structure" (1932) isimli tablosu da var. Bu tema Arjantinli ressam Hector Ragni'nin modern bir anıta benzeyen dik bir üçgen levhayı barındıran 1936 tarihli "Constructivist Forms" tablosunda ve Geraldo de Barros'un havada süzülen bir uzay istasyonunu andıran "Movement Counter Movement" isimli tablosunda da görülüyor. Ulusalcılığa karşı enternasyonalizm, doğal olarak ateşli bir dinamikti. Kişiden kişiye değişmekle birlikte, hem Kuzey hem de Güney Amerikalı ressamlar tablolarının içinde bulundukları zamanı ve mekânı yansıtmasını ama aynı zamanda daha büyük bir dünyanın da bir parçası olmasını istediler: Kendi kültürlerini anlatan ama evrensel bir kitleye ulaşan tablolar. Brezilyalı ressam Lygia Clark, geometrik tablolarının temsili bir içeriği olmadığını, hakiki bir soyutluk yansıttığını söylemişti. Ancak daha sonra şekillenebilen heykeller yaptı ve onları bazen şifa JOHN FERREN'E AİT, NEWARK MÜZESİ GERALDO DE BARROS
HOLLAND COTTER
verici özellikler barındıracak şekilde tasarladı. Newark'taki serginin en ilginç parçalarından biri, çevresiyle doğrudan ilişkiye giren sanat eserleri. Clark gibi, Calder ve Arjantinli sanatçı Gyula Kosice da hareket eden heykeller yaptı. Venezüella'nın Caracas şehrinde çalışan Jesús Rafael Soto ve New York'ta yaşayan Irene Rice Pereira, ziyaretçiler önlerinden geçtikçe dönmeye başlayan çok katmanlı rölyefler yaptı. Brezilyalı Abraham Palatnik'in tabloları da bir tür Lav lambası etkisi yaratan, kumaşın arkasına yerleştirilen renkli ışıklardan oluşuyordu. Yale'de aldığı sahne ışıklandırması dersleriyle sanata adım atan ve 1934 ve1953 yıllarında arasında New York'ta çalışan Mary Ellen Bute, nesne olarak geometrik heykeller kullandığı soyut film animasyonları serisi yarattı. Animasyonları Radio City Sineması'nda filmlerden önce kısa film olarak gösteriliyordu. Soyut resim alanı bugün bile hala erkek egemen bir dünya. Sanat tarihçisi Aliza Edelman'ın katalogda belirttiği gibi, geometrik sanat cinsiyeti gizlemek ya da yenilikçi şekillerde ortaya çıkarmak için ustalıkla kullanılabilir. Amerikan Soyut Ressamlar grubunun New York şubesinin kurucusu Mason, kariyerini biçimsel ve ideolojik kalıplara direnerek geçirdi. 1942 tarihli "Oil Composition" tablosu son derece özgün. Düz parmaklıkların tam ortasına büyük bir patates şeklinde bir form sokulmuş. Aynı dönemde Lidy Prati de hummalı bir biçimde o zamanlar Buenos Aires'de geçerli olan bilimsel ve matematiksel fikirleri yansıtan geometrik tablolar yapıyordu. Ama o da aykırıydı. Adeta gizli bir dil kadar küçük çizgisel formalardan bir kelime dağarcığı oluşturuyordu. Sanki geometrik soyutlama birtakım özel kodlara dönüştürülmüş gibi. Mason ve Prati, yüzeysel benzetmelere izin vermeyecek kadar farklı tarzlara, fikirlere ve geçmişlere sahip olsalar da, harika sanatçılar. Ve müzenin Amerikan sanatı bölümünün küratörlerinden Mary Kate O'hare tarafından organize edilen Newark sergisi, bizden benzetme yapmamızı istemiyor.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.