Giriş Tarihi: 12.4.2010

Gizli Reklamlar Filmlere Yön Veriyor

LOS ANGELES - Jordan Yospe, "The 28th Amendment" (28'inci Anayasa Değişikliği) filminin (bir başkanla kanun kaçağı bir Özel Kuvvetler ajanı hakkında bir gerilim) senaryosu üstüne birkaç not tutmuştu. Ona göre bazı Beyaz Saray'da çekilen sahneleri yeterince ayrıntı içermiyordu. Kahramanların kaçış esnasında bir atıştırma molası vermeleri gerekiyordu. "Hiç fast-food sahnesi yok, bir şey yemezlerse olmaz" dedi. Yospe ne senarist, ne yapımcı, ne de yapım sorumlusu. Yospe aslında Manatt, Phelps & Phillips firmasında avukat olarak çalışıyor. "The 28th Amendment" filmine markaların nasıl dâhil edilebileceğiyle ilgili olarak "Transformers" ve "Uzay Yolu"nun senaristlerinden yazaryapımcı Roberto Orci'yle görüşüyor. Eskiden bir ürünü bir filme katmak için anlaşmayı yapım sorumluları yapardı. Şimdiyse yazarlar ve yapımcılar, Yospe gibi insanların yardımıyla, daha film çekilmeden ya da senaryoya son şekli verilmeden önce anlaşmaları düzenliyor. Dağıtımcılığını Warner Brothers'ın üstlendiği "The 28th Amendment" da işte onlardan biri. Bir projeye Campbell's Soup veya Chrysler'ı almak, Tom Cruise'la anlaşmak kadar önemli olabiliyor. "Top Gun"ın senaristlerinden olan ve Güney California Üniversitesi Sinema Sanatları Fakültesi'nde yazarlık bölümünün başkanlığını yapan Jack Epps, "Filmlerin maliyeti artıyor. Artık neredeyse her şey paraya bağlı" diyor. "Bir sinemacının dikkatini hemen çekmek istiyorsanız senaryoyu satmanız yetmiyor, bir markayı nasıl yaratacağınızı da göstermeniz gerekiyor." Sinemaseverler için bunun anlamı, reklamların filmlerle daha iç içe olması. Bu değişim başta çok belirgin olmayabilir, ama artık şeytanın çok daha fazla Prada pabucu giyeceğini düşünebilirsiniz. Örneğin, firmalar belli bir giyim markasının "pozitif bir tarzda" giyilmesini, bir şekerleme ya da hamburgerin "düzgünce" yenilmesini şart koşabilirler. Bir içki firması ancak küçük yaştakilerin içmemesi veya ürünün sunulduğu barın pespaye değil de şık olması koşuluyla sponsorluğu kabul edebilir. Bir ürün bir filmde ne kadar usturuplu bir şekilde yer alıyorsa ödediği para da o kadar artıyor. Tutarlar film başına birkaç yüz binden birkaç milyon dolara kadar değişebiliyor. Yazarlara göre bu, markalarla daha ince bir çalışma yapılmasını sağlıyor. Eski usuldeyse yapım sorumlulularının bir ürünü son dakikada araya sıkıştırdıklarını öğrenmek durumunda kalabiliyorlardı. Orci, "Bir ürünün girmesi için bir baskı hep vardır. Mesele bunu gerçekçi bir şekilde yapmak" diyor. Dolayısıyla yazarlar inisiyatifi ele alıyor. Yazar ve yapımcı Jason Reitman 2009 tarihli "Aklı Havada" (Up in the Air) filminin sık sık uçağa binen karakteri için gerçek bir otel markası istiyordu. Kendisi de bir Hilton HHonors Diamond V.I.P. üyesi olduğundan, stüdyonun Hilton'la bir anlaşma yapmasını istedi. Böylece otel, film ekibine ücretsiz konaklama, setler ve anahtar kartlar üstünde promosyonlar, odalarda televizyon ve telefonda ücretsiz bekletme mesajları hizmeti sağladı. Personel üniformaları ve servis araçlarının doğru bir şekilde yansıtılması için yapımcı şirketle işbirliği yaptı. Bu tip anlaşmalarla "Aklı Havada" gibi düşük bütçeli filmler yapılabiliyor. Fakat aynı zamanda, izleyiciler daha karmaşık bir şekilde işlenmiş reklamlara da para ödemiş oluyorlar. Hollywood Sinema ve Televizyon Yazarları Sendikası bu uygulamaya bu yüzden karşı çıkıyor. Ayrıca bazı yazarlar konunun daha ileri boyutlara varacağından da kaygı duyuyor. New York Üniversitesi, Tisch Güzel Sanatlar Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapan senarist Mary Gallagher, "Bence bu yazarların tembelliğinden başka bir şey değil" diyor. Ürün ısmarlama yeni bir şey değil. Lumiére kardeşler daha 1896'daki bir filmlerine Lever Kardeşler'in Güneş Işığı sabunlarını dâhil etmişlerdi. Fakat Mark Burnett Yapımcılık'ta hukuk baş müşavirliği yaparken "Survivor" ve "The Apprentice" gibi televizyon programlarının arasına markaları sıkıştıran Yospe bunu daha girişken bir hale getirdi. Yospe birkaç farklı türde anlaşmalar yapıyor. Biri, onun beş ila altı sıfırlı tutarlarda dolaştığını belirttiği nakit yöntemi. İkincisi takas anlaşması. Örneğin, filmde yer alan bir otelin çekim ekibini ve oyuncuları konaklatması. Üçüncüsü de Hilton ve American Airlines'ın "Aklı Havada" için yaptığı gibi, filmin pazarlanmasına katkı yapılması. Yospe, "Apprentice'te televizyonu markalara boğduğum için beni suçladılar" diyor. "Oysa kaynağınız, paranız yoksa yaratıcı işler yapma imkânınız kalmıyor."

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.