Giriş Tarihi: 12.4.2010

Öfkesini Tutkuya Dönüştüren Rothko'nun Hayatı Tiyatro Sahnesinde

Tuvallerinden birine bakarak, "Beni bir gün affedecekler mi merak ediyorum" diye soruyor Mark Rothko. Asistanı Ken "Onlar sadece birer tablo" diye cevap veriyor duygusuz bir şekilde. Ama Rothko'nun sanat eserleri, John Logan'ın iki kişilik Broadway oyunu "Red"de (Kırmızı) görünenden çok daha fazlasını ifade ediyor. Soyut dışavurumcu ressam Mark Rothko'yu oynayan Alfred Molina, "Rothko'nun tabloları oyunda bir karakter. Sürekli tablolara referans veriliyor. Oyunun, ana teması onların mutlak varlığı. Bu tablolar o kadar esrarlı ve o kadar yoğun bir duygusallık barındırıyor ki…" diyor. New York'taki Golden Theater'da sahnelenen tiyatro oyunu, Ludwig Mies van der Rohe ve Philip Johnson isimli iki mimarın Seagram Building'in içinde şık bir New York restoranı olan Four Seasons'a freskler yapması için Rothko'yu işe aldığı 1950'lerin sonunda geçiyor. Büyük bir soyut tablo, en başından oyunun merkezinde yer alıyor. Koyu kırmızı kenarlı dikdörtgen şekli, Rothko'nun eserlerini Amerikan müzelerinde görenlere muhtemelen yabancı gelecek "Red of Maroon"un bir kopyası olan tablonun en baskın öğesi. Tablo, sanatçının aslında Four Seasons için yaptığı ama restoranın müşterilerini sevmediği için vermeyi reddettiği serinin bir parçası. Sonunda serinin dokuz resmini, intihar etmeden bir yıl önce, 1969 yılında Londra'daki Tate Modern'e bağışladı. Geçen hafta bir öğle vakti, oyun sırasında evi bellediği Upper West Side otelinde kahvesini yudumlayan Molina, "Ressamlarla ilgili oyunlar genelde lanetlidir. Ama 'Red'i bu kadar eşsiz yapan şey, tiyatro salonunda sanatın nasıl icra edildiğini görebiliyor olmanız. Renklerin nasıl karıştırıldığını, çerçevenin nasıl oluşturulduğunu, tuvallerin nasıl gerildiğini, tüm süreci görüyorsunuz. İnanılmaz bir yoğunluk yaratıyor bu" diyor. Set tasarımcısı Christopher Oram, tabloların gerçeğe uygun görünmesini sağlamak için çok araştırma yapmak gerektiğini ama Tate müzesinin daimi koleksiyonuna yıllar boyunca yaptığı ziyaretlerinden, Rotko'nun Seagram eserlerini bildiğini söyledi. Bir telefon röportajında Oram, "Tablolar özel bir odadaydı. Oda loş ışıklı olağanüstü bir alandı. Böyle olmasını Rothko istemişti" diyor. Tablolar geçenlerde Liverpool'da açılan Tate sergisinde gösterildi. Oram ve oyuncular tabloları görmek için buraya gitti. Tate'in arşivlerini inceleyip çok sayıda biyografi okuyan Oram, sanatçının nasıl çalıştığını ortaya çıkardı ve Rotko'nun eskiden bir lise olan Manhattan stüdyosunun köhne ve dış dünyadan soyutlanmış havasını sahneye taşıdı. Oram, Rothko'nun tuvalini kurmak için kullandığı çark sistemi, çalışırken dinlediği müzik (genelde Mozart ve Haydn) ve içinde boyaları karıştırdığı 1950'lerin kahve kutularına kadar hiçbir detayı atlamadı. Tiyatro salonundakilerin burnuna boya kokusu bile geliyor. Oram, Tate müzesindeki tablolarla birebir aynı renk tonunu değil, benzer tonlar yakalamaya çalıştı. Farklı pigment karışımları ve ışığa göre değişen cilalar kullandı. Böylece Rothko ve asistanı arasındaki güç dengesi değiştikçe, siyah ve kırmızı bazen daha fazla ve bazen daha az öne çıkıyor. Rothko'nun asistanını Eddie Redmayne oynuyor. "Farklı sahneler için farklı renk ve boya kombinasyonları var" diyor Oram. "Red" ilk olarak Aralık ayında Londra'daki Donmar Warehouse'ta sahneye kondu. Broadway'e transfer olduğundaysa boyalar Londra'dan gitti. Oram, "Tüm tuvaller oyunun sahnelendiği gün hazırlanıyor. Burası bir kimya laboratuarı gibi. Hepsi kurumaları ve uygun kıvama erişebilmeleri için sabah erkenden yapılıyor" diyor. Bu, iki karakterin sahnede bir tuvali astarlamak için birbiriyle yarıştığı önemli bir sahnede fark yarattı. Koreografisi özenle yapılmış bir dans gibi, kırmızı boyayı ısıtıp iki tane kovaya döküyorlar. Boyanın tehlikeli bir sıcaklığa erişmemesi için sahneden önce kovaların altına soğuk su koyuluyor. Oyuncular daha sonra tuvali ve süreç dâhilinde kendilerini kırmızıya boyuyor. Heyecan dolu birkaç dakika yaşatıyorlar izleyenlere. "Teatral kaliteyi korumak zorundaydık. O dansı, duyguların aktarımını…" diyor Molina. Doğrusunu bulana kadar 10-11 tuval kullanarak çok sayıda prova yapmışlar. Molina, Rothko'nun muhtemelen hiç yaşamadığı bir sorunla karşılaştı. "Tuval sahnede kuruduğunda damarlı bir görünüm alıyordu ve bunun nedenini hiç anlayamadık" diyor Molina. Sonunda tuvalin üst kısmıyla kova arasındaki mesafenin çok fazla olduğunu fark ettiler. Bu yüzden Molina fırçasını Redwayne'e kıyasla daha sık boyaya batırıyor. Molina herhangi bir sanat tarihi eğitimi almamış. Londra'nın Notting Hill bölgesinde (Julia Roberts buraya gelmeden önce), işçi sınıfının yaşadığı bir mahallede büyümüş ve standart bir üniversite yerine Londra'daki Guildhall Müzik ve Tiyatro Okulu'na gitmiş. Ama kısa bir süre önce "Red"deki performansıyla İngiltere'nin en saygın oyunculuk ödüllerinden Olivier'e layık görülen Redmayne, Eton'a gidip Cambridge'de sanat tarihi okumuş. Molina için Rothko gibi çetrefilli bir karakteri oynamanın zor yanı, sanatçıların dünyasına iyice nüfuz etmek zorunda kalması. Rothko hakkında bulabildiği her şeyi okudu, tabloların nereye asılabileceğini görmek için Four Seasons'ı gezdi ve aralarında Matisse'in Modern Sanatlar Müzesi'ndeki "Kırmızı Stüdyo", Michelangelo'nun Floransa'daki Medici Kütüphanesi ve Caravaggio'nun "Aziz Paul'ün Din Değiştirmesi" isimli eserlerinin de yer aldığı oyunda bahsedilen bütün sanat eserlerini inceledi. Geçenlerde Phillips Koleksiyonu'ndaki Rothko Salonu'nu ve Ulusal Sanat Galerisi'ndeki Rothko sergisini görmek için günü birliğine Washington'a bile gitti. Geziden sonra Molina, "Dün Washington'daki tuvalleri gördükten sonra aklıma hemen oyundaki bazı replikler geldi. Şimdi daha farklı bir şey biliyorum" dedi. Ama uyarıda da bulunuyor. "İzleyicinin görmek isteyeceği son şey hazırlık çalışmalarınızdır. Öğrendiklerinizi sindirmeniz gerekiyor. Onlar sizin bir parçanız olmalı. Ben Rothko'yu bir vücuda kavuşturmaya çalışıyorum" diyor ve Rothko ile ilgili olarak, "Çok karmaşıktı. Dünyaya, Ken'e kafa tuttuğunda, öfkesi sadece bir öfke değil, aynı zamanda bir tutkuydu" diye de ekliyor. Rothko'nun kişiliği, Morina'nın 2002'de Frida filminde canlandırdığı fresk sanatçısı Diego Rivera'ya kıyasla çok daha derin. "Rivera'nın sanatının gerçek bir hikâyesi vardı. Esrarlı bir yanı yoktu. Sevmeme rağmen duygusal bir bağ kuramadım onlarla. Ama Rothko'nunkilere sahip çıkıp onları koruma isteği duyuyorum. Ve nedenini de bilmiyorum" diyor.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.