Giriş Tarihi: 12.04.2010

Resim Sanatı Henüz Ölmedi

Sanat dünyasında sürekli konuşulan mitlerden hiçbirisi resim sanatının ölümü kadar sürekli ve sinir bozucu olamaz. Tabi soyut ve somut resmin su ile zeytinyağı kadar birbirine karışmayacağı miti de bir o kadar sorunlu. Her iki mit de birbiriyle yakından bağlantılı. Modernist akımın soyut ve somut resmin kesinlikle birbirinden ayrılması gerektiği konusundaki ısrarı bu sanatın dinamizmini yok etti. Her iki görüşün de çok tanınmış savunucuları var. Ve her iki görüş de bence biraz demode. İki boyutlu bir yüzey üstüne semboller, görüntüler ve renklerden oluşan resimsel iletişim, yazı ya da müzik kadar eski ve zengin insan buluşlarından birisi. Kayaların ve kilden çömleklerin yüzeylerinde ve tekstil dokumaların üzerinde başladı. Daha sonra duvarlara, tahta panellere, bakır yüzeylere ve tuvalin üzerine geçti. Şimdi artık plazma ekranları, fotoshop ve grafik romanlarını da içeriyor. Ne kadar gelişirse gelişsin, taşınabilir bir yüzeyin üstüne yapılan resim kişinin kendini ifade etmesi için en içten ve en etkin araçlardan biri olmaya devam ediyor. Somut ve soyut arasındaki farka gelince, tarihsel ve algısal olarak genellikle birbirlerinden ayrılamazlar. Bütün sanatlar gibi resim de dikkatimizi, soyutlamalarıyla ve enerjisi ile çeker. Ancak soyut resimlerin bile somut nitelikleri bulunur. İnsan beyni formlara anlam kazandırmadan yapamaz. Tarihte somut ile soyut arasında göz alıcı bir dengenin olduğu zamanlar vardır. Bizans mozaikleri, Amerika yerlilerinin Avrupalıların gelmesinden önce yaptıkları tekstil ve seramikler, Japon sanatı, Hindistan'da hüküm sürmüş Babür'ün Moğol Sultanlığı zamanında yapılan resimler ve post empresyonizm akımı örnek olarak verilebilir. Bulunduğumuz an öyle bir zaman olabilir. Bu akım ise her zaman olmamakla beraber genelde son 10 yılda ortaya çıkan genç ressamlar tarafından yürütülüyor. Onlar istediklerini resmetme konusunda kendilerini daha özgür hissediyorlar. Günümüz, 1930'lardan bu yana hatta post empresyonizmin en popüler olduğu 1890'lardan bu yana en özgür zaman. 19'uncu yüzyılın sonunda resim sanatı bir seri artistik patlama neticesinde radikal değişikler geçirdi. Van Gogh'tan Ensor'a kadar Post-Empresyonistlerin kullandığı soyutlamalar, genç Matisse ve Kirchner gibi Alman Dışavurumculardan Fauves'un çok sevdiği uç renkler, Kübizm ve Fütürizm tarafından somut resmin yok edilmesi ve son olarak Malevich ve Mondrian tarafından soyut resmin doğması. 1970'lere gelindiğinde büyük çoğunlukla Clement Greenberg ve Donald Judd gibi biçimci eleştirmenler sayesinde resim sanatında figürler, ana fikir ve mekân önemini kaybetti. Yerini post minimalizmin çoklu ortamına bıraktı. Ancak figürlere imrenme durumu oluştu. Ressamlar videolardaki, beden ve performans sanatındaki figürlere bakıp, nasıl "Ben de bundan istiyorum" diye düşünmez. 1980'lere gelindiğinde, somut resmin soyut karşısında gücünü test eden Sigmar Polke, David Salle ve Julian Schnabel gibi ressamlar sayesinde resim sanatı geri dönmeye başladı. Greenberg ve Judd'dan sonra gelen her nesil biraz daha onların katı kurallarına karşı baş kaldırıyor ve akademisyen, küratör ve sanatçılar için yeni olasılıklar ortaya çıkıyor.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.