Pazartesi 02.08.2010

Twitleme, Öpüş

Teknolojinin mutluluk verici harikaları bizi boğuyor.

Bir öğleden sonra otoyolda arabamla Washington'dan New York'a giderken, adeta uçarcasına giden bir araba tam arkama yanaştı. Dikiz aynamdan, sürücünün cep telefonuyla konuştuğunu görebiliyordum. Arabanın yolundan çekilmek için orta şeride geçmek üzereydim ki, kadın sürücü bir anda bu şeride girdi ve hâlâ cep telefonuyla konuşarak sağımdan geçti. Otoyolda hızını artırırken, tehlikeli bir şekilde bir şeritten diğerine savrulmaya devam etti. Bundan birkaç gün sonra, iş için her gün New York ile New Jersey arasında seyahat eden birisiyle konuşuyordum. Dizüstü bilgisayarını ön koltuğa koyup, araba sürerken DVD izleyen bu adam, "Sadece trafikte beklerken izliyorum, o kadar da büyütülecek bir şey değil" diye konuştu. Güvenlikle ilgili açık kaygılar bir yana, acaba bir insan araba sürerken sürekli cep telefonundan konuşmayı, film izlemeyi veya kısa mesaj göndermeyi neden isteyebilir ya da buna neden ihtiyaç duyar? Geri kafalı bir 20'nci yüzyıl insanı gibi konuşmaktan nefret ediyorum ama acaba radyo dinlemenin nesi kötü? Teknolojinin mutluluk verici harikaları bizi boğuyor. Biz onları değil, onlar bizi kontrol ediyor. Cep telefonlarımız, BlackBerry'lerimiz, Kindle ve iPad'lerimiz var. E-posta ve SMS gönderiyor, sohbet ediyor ve "twitleşiyoruz". Bu sonuncusuna eskiden "Twitterlamak" diyordum. Ama benimle sanki mahallenin delisiymişim gibi yavaş yavaş konuşan lise öğrencileri, doğru sözcüğün twitlemek olduğunu söylediler. Twitterlamak, twitlemek veya adı her neyse, kulağa sanki bir sinir hastalığıymış gibi geliyor. Bunların hepsi, bence kültürümüzün en tuhaf özelliklerinden birisi olan aceleciliğin yansıması. Buna göre uyumadığımız zamanlarda en azından iki veya üç şeyi aynı anda yapmalıyız. Aynı anda birden fazla işi yapmak, neden takdire değer bir yetenek olarak kabul edilsin ki? Bunun pekâlâ, bir konuya üç saniyeden fazla odaklanmayı engelleyen nevrotik bir rahatsızlık olduğunu düşünebiliriz. Niçin gün içinde e-postalarımızı birçok kez kontrol etmek zorundayız? Veya neden cep telefonumuzu sanki yapıştırıcıyla tutturulmuş gibi kulağımızda tutmalıyız? Televizyonda haberleri izlerken genelde ekranın altındaki banttan başka haberler de geçer. Ekranın sağında borsa rakamları, solda ise yayınlanacak programların reklamları olur. Bu ek haberler, asıl izlememiz gereken ana haberlerin bazı kısımlarını kaplar. Bir arkadaşım bana, katıldığı bir nişan törenini anlattı. Dediğine göre, leziz yemeklerin ve şampanyaların olduğu tören hoşmuş. Ancak cep telefonlarını yemek masasına koyan tüm konuklar, tören boyunca sürekli SMS atmış. Bu durmak bilmez acelecilikten, hiperaktif davranışlardan ve teknoloji teröründen artık gına geldi. Durup derin bir nefes almamız gerek. Son birkaç yılda gerçekleşen olağanüstü teknolojik yeniliklere karşı değilim. Gazetecilik müzelerine kaldırılmış daktiloları, karbon kâğıtlarını ve sarartma askılarını tekrar kullanalım demiyorum. Sadece, teknolojiye herhangi bir araçmış gibi yaklaşmamız gerektiğini düşünüyorum. Onu kontrol edip insani amaçlarımıza uygun şekilde kullanmalıyız. Haydi, şu cihazların en azından bir kısmını kapatıp kendimize gelelim. Toplumumuzun en temel sorunlarından birisi, bizi saran bütün bu çılgınlık içinde kapıldığımız bir eğilim. İçimizdeki sahiden insani olan şeyleri gözden kaçırıyoruz. Buna kendi bireysel ihtiyaçlarımız da dâhil. Yani maddi olmayan, çok özel anlama sahip, bizi tatmin eden, yaşamımıza anlam katan, bizi geliştiren ve çevremizdeki şeyleri çok daha kolayca benimsememizi sağlayan öğeler. August Wilson'ın "Joe Turner Geçti Gitti" adlı oyunundaki bir karakter, herkesin içinde bir şarkı olduğunu ve bunu kendi hatalarımız yüzünden unuttuğumuzu söyler. Şarkınızla olan bağınız koptuysa, onu nasıl söyleyeceğinizi unuttuysanız, hayal kırıklığı ve tatminsizlik hissedersiniz. Şarkısıyla bağının koptuğu bir dönemden bahseden aynı karakter, "Bir şey kalbimi kemiriyordu" der. İçimizdeki şarkıyla olan bağımızı, sürekli Twitterlayarak veya twitleyerek, BlackBerry'lerimizden mesajlar göndererek ya da Facebook'taki sanal arkadaşlarımızın sayısını artırarak koruyamayız. Hayatımızın temposunu yavaşlatıp yolculuğun tadını çıkarmalıyız. Cep telefonunuzu ara sıra evde bırakın. Daha az twitleşip daha çok öpüşmeyi deneyin ve çok konuşmaktan vazgeçin. Dinleyin. Diğer insanların da söyleyecekleri var. Bu insanlar susunca duyduğunuz o görkemli sessizlik, size asla hayal edemeyeceğiniz kadar çok şey anlatır. İşte o zaman kendi şarkınızı duyarsınız. En iyi düşünceleriniz o zaman ortaya çıkar ve sahiden kendiniz olursunuz.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.