Pazartesi 07.03.2011

Gerçekçi Obama

Mısır, Obama'nın dış politika eğilimi hakkında ipucu veriyor.

Başkan Obama 2008'deki seçim kampanyasında, birbirinden çok farklı iki dış politika çevresinin gözüne girmeye çalıştı. Genelde kendisini savaş karşıtı sol cephenin koruyucusu olarak gösterdi. Yani Irak'ın işgaline baştan beri karşı çıkan tek aday, terörizmle savaşı medenileştirme konusunda kendisine güvenilebilecek ve Amerikan egemenliğinin sonrasındaki dünya düzenine geçişi kolaylaştıracak mükemmel bir kişi olarak. Ancak parti taraftarı kimliği daha güçlü olan insanlara hitap ederken, serinkanlı gerçekçi bir kişi izlenimi uyandırdı. Yani ABD'nin çıkarlarını (Oğul Bush'un sıklıkla yaptığının aksine), ülkenin demokratik idealleriyle birebir örtüşüyormuş numarası yapmadan savunacak, Henry Kissinger'ın değilse bile Baba Bush'un hakiki mirasçısı olan gerçekçi bir başkan. Gerçekçilerle solcuların Bush yönetiminden bıkkınlıkları ve John McCain'e yönelik ortak kuşkuları nedeniyle, bu iki kademeli yaklaşım seçim döneminde işe yaradı. Ancak yönetmek seçim yapmaktır ve geçen iki yılın ardından, Barack Obama'nın eğilimlerinin aslında nerede yattığına dair belli bir kesinlikle konuşabiliriz. Obama'nın dış politikası, terörle savaştan Mısır'daki mevcut kargaşaya kadar, uluslararası ilişkiler konusunda solcu bir bakıştan ziyade, muhafazakâr bir gerçekçiliğe çok daha fazla yaslanıyor. Çoğu Cumhuriyetçi bunu kabullenmek istemiyor. Muhafazakârlar, Obama'nın başkanlığının ilk yılında onu, teröristlerle savaşmaktansa onlara taviz veren yüreksiz bir liberal olarak gösterdi. Onu Bush yönetiminin terörle mücadele politikalarını terk etmekle, İran üzerindeki baskıyı kaldırmakla ve kendi ülkesinin çıkarlarıyla ilgilenmeyip tüm dünyanın başkanı olmaya çalışmakla suçladılar. Obama'nın ABD'nin gücüne yönelik güvensizlik taşıdığını ve Amerika'nın özel olduğuna dair inanca kuşkuyla bakıp ülkeyi giderek daha az güvenli kıldığını ısrarla söylediler. Ancak bu söylem gerçeklere hiçbir zaman tümüyle uymuyor. Obama yönetimi, tutuklularla ilgili politikadan insansız uçak saldırılarına kadar terörle mücadele konusundaki her cephede, Washington Times'dan Eli Lake'in deyişiyle "11 Eylül başkanlığı" sergiledi. Yönetim, George W. Bush'un 11 Eylül'ün ardından istediği yetkileri korudu veya genişletti. (Dick Cheney'nin bizzat kendisi de Ocak'ta bunları kabul ederek Obama'nın terörizm politikalarının ulusal güvenliği zayıflattığına dair 2009'daki iddiasını fiilen geri aldı.) Obama ABD'nin ve başkanlık makamının imtiyazlarının dikkatli bir bekçisi olduğunu defalarca gösterdi. Nitekim politikalarının en kapsamlı eleştirisini yapanlar da Cumhuriyetçilerden çok, yurttaşlık hakları savunucuları oldu. İsrail-Filistin ve İran konularında kısa süreliğine yeni stratejiler düşünen Obama yönetimi, İsrail hükümetine daha fazla baskı yaparken Tahran'a elini uzatmayı denedi. Ancak Beyaz Saray, Bush'un ikinci dönemindeki statükocu politikalara kısa sürede geri döndü. Aslında İran'ın nükleer programı konusundaki (yaptırımlar, sabotaj ve askeri müdahale tehdidi içeren) örtülü mücadeleden Afganistan'daki isyanla mücadeleye kadar, bu yönetimin uluslararası ilişkilere yönelik bütün yaklaşımı, Bush yönetimindeki Condoleezza Rice-Robert Gates döneminin devamı gibi görünüyor. Obama'nın Mısır krizine verdiği tepki, tüm dış politika yaklaşımına ışık tuttu. Rush Limbaugh veya Fox Haber'i dinleyince, Beyaz Saray'ın Hüsnü Mübarek'e kapıyı gösterme çabalarında korkunç bir solcu toyluğu (veya daha da kötüsü, Müslüman Kardeşler'e yönelik sinsi bir sömürgecilik karşıtı sempati) olduğunu düşünürsünüz. Oysa dikkatle bakınca, yönetimin asıl amacının Mübarek'ten kurtulmak ama diktatörün askeri hizmetkârlarını da iş başında tutmak olduğu açıkça anlaşılır. Obama yönetiminin istediği olursa, her tür demokrasi açılımı rejimin kıdemli üyelerinden Ömer Süleyman tarafından dikkatle teatral bir şekilde düzenlenecek. Eski bir general olan Mısır istihbaratın başkanı Süleyman, CIA'in zanlı teslimatı programıyla yaptığı işbirliği nedeniyle Washington'da iyi tanınıyor. Burada barış yanlılarının aptalca heyecanı değil soğukkanlı ve gerçekçi bir politika var. Soğukkanlı ve muhtemelen doğru. Obama mevcut krizin çıkışından önce, Kissinger izlenimini Reagan tarzı bir idealizmle harmanlayarak Mısır'da insan hakları ve demokrasiyi desteklemek için daha fazla şey yapabilirdi. Ama Mısırlı göstericilerin iktidarı fiilen devralmaya hazır olduklarına dair bir belirti olmadığı için, yönetimin şimdilik yapabileceği pek bir şey yok. ABD başkanlarının demokratik devrimcilere kesin destek verdiği anlar vardır. Ancak o anlarda, destekleyecek birilerine ihtiyaç duyarlar. 1980'lerin Sovyet blokunda, Reagan için Lech Walesa, Vaclav Havel, Papa 2'nci Jean Paul ve nihayetinde Mihail Gorbaçov vardı. Obama için Mısır'da Muhammed El Baradey, Müslüman Kardeşler ve kalabalıklar var: İlkinin taban desteği belirsiz, ikincisi tehlikeli, üçüncüsü de tehlikeli ölçüde dağınık. Bu durum gösterişli idealist jestlerden ziyade büyük bir dikkat istiyor. Liberal başkanın dış politika eğilimlerinin böyle doğuştan muhafazakâr olması, Amerikan halkının bir miktar rahatlamasını sağlamalı.

ROSS DOUTHAT

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.