Pazartesi 04.04.2011

Felaket Sonrasında Yaşam Savaşı

Japonlar enkazları dolaşarak karnını doyuruyor.

Seiko Taira ve ailesi tsunamiden beri iç karartıcı bir çalışma düzenine girdiler. Oğulları odun toplamaya gidiyor. Kendisi ve kızı bataklıktan su çekiyor. Torunu da belediyeden paketle gönderilen günde bir öğünlük yemeklerini bekliyor. Yemeğin içeriğine gelince, genelde kişi başına birer parça ekmek, birkaç ton balığı konservesi ve birer bardak hazır erişte. Fakat Seiko'nun dört yaşındaki torunu bugün beklenmedik bir sürprizle karşılaştı. Üç kutu yoğurt. "Anne, ben de yoğurt yiyebilir miyim?" diye yalvardı. Annesi, "Şimdi yersen yarına yiyecek bir şeyin kalmayabilir" diye karşılık verdi. Yüz binlerce Japon hayatta kalmak için stokları bol olan tahliye sığınaklarına akın ederken kendi evlerinde kalanlar unutulmaktan korkuyor. Çünkü birçok insan yolları, elektriği ve suyu devre dışı bırakan dalgalardan sonra başlarının çaresine bakmak zorunda. Onlar Japon "gaman" (sabır) ahlakına sadık kalarak derin kaygılarını neşeli bir metanetle örtmeye çalışıyorlar. Yüzünde kararlı bir gülümseme olan 54 yaşındaki Taira, "Japonya'nın bu bölgesinde yaşayan bizler sabırlıyızdır" diyor. Taira daha önce de Japonya'nın resmi yoksulluk sınırının altında yaşıyormuş. Fakat zaten parası olsa bile dükkânların çoğu boş veya dalgalar tarafından silip süpürülmüş. Deprem öncesi bir yaşlılar yurdunda yarı zamanlı asistan olarak ayda bin 500 dolar kazanan Taira, "Japonya'nın şu haline inanamıyorum. Böyle bir duruma düşeceğimiz hiç aklıma gelmezdi" diyor. Taira ve 17 yaşındaki kızı Yumi dalgaların bıraktığı enkazdan işlerine yarayabilecek her şeye bakıyor. Bir seferinde büyük bir tencere bulmuşlar. Fakat şimdi su kaynatmakta kullansalar da Taira'nın vicdanı rahat değil. Taira, 11 Mart'ta vuran dalgaları sudan kapkara bir duvar olarak hatırladığını söylüyor. Ülkenin geleneksel balina av merkezlerinden biri olan bin 400 nüfuslu kasaba bir anda sular altında kalmış. Belediye binasında mahsur kalan talihsiz kadın ancak bir gün sonra bir tepeyi aşarak evine ulaşabilmiş. Orada yalnızca onunla birlikte yaşayan kızı Yumi'yi değil, iş veya alışveriş için yakınlarda olan öbür kızını, torununu ve iki oğlunu da bulmuş. Yollar yok olunca onlar da oraya gelmişler. İlk hafta mutfaktaki yiyeceklerle karınlarını doyurmuşlar. Erzağın niçin o kadar bol olduğuna gelince, Taira daha depremin olduğu sabah alışveriş yapmış. Fakat dolaplar boşaldıkça Taira belediyeden yardım isteyip istememeyi kara kara düşünmeye başlamış. Japonya'nın kuzeyindeki bu bölgede insanların gururlu ve kendine yeterli olduğunu söyleyen ailesiyse başta kabul etmemiş. Derken, afetten etkilenen başka yerlerdeki tahliye merkezlerini ve insanların orada yardım aldıklarını radyodan duymuşlar. Taira, güvenli bir yamaçtaki bir Şinto tapınağının yakınına kurulu semtine hiçbir yetkilinin uğramadığını belirtiyor. "Yardımlardaki eşitsizlikler içime dert olmaya başladı. Ancak ondan sonra karar verdim yardım istemeye" diyor. Yetkililer günde bir kez yiyecek bırakmayı kabul etmiş. Geçenlerde Taira'nın torunu Riku Kanno, "Ben bir dinozorum!" diye bir sevinç çığlığıyla ileri atılmış ve tek somun ekmeği yemeye başlamış. Riku'nun annesi Satomi Kanno'ysa, oğlunun uzakta olduğu bir sırada, onun yetişkinlerden daha fazla yemesine özen gösterdiklerini sessizce aktarıyor. Fakat ona çikolata veya meyve suyu gibi günlük tayınlarda olmayan lüksleri de verebilmeyi diliyor. Kanno, yiyecek yardımının kesilme ihtimaline karşı, günlük tayınlardan birer porsiyon kenara koyarak stok yapmaya çalıştıklarını belirtiyor. Kendi sağ l ığı hakkı nda endişelendiğini de itiraf ediyor. Bağırsaklarında küçük bir tümöre yol açan Zollinger-Ellison sendromundan muzdaripmiş ve ilacından yalnızca dört günlük kalmış. Kalbinde delik olan Riku'nun da normalde düzenli olarak muayeden geçmesi gerekiyormuş. Kanno, "Yirmi beş litre mazotumuz olsa ikimizin de hastalığına bakabilecekleri üniversite hastanesine gidebiliriz" diyor. Enkaz karıştırmadıkları veya çamaşır yıkamadıkları zamanlarda çoğunlukla evde oturuyor ve bekliyorlar. Durumun iyileşmesini veya daha rahat olan eski yaşamlarını geri döndürecek bir işaretin gelmesini bekliyorlar. Dışarıda kar yağıyor. Taira baharın gelmesini iple çekiyor. Böylece aile üyeleri kasabanın yaslandığı tepeleri aşacak ve mevsimlik yabani sebzelerden toplayabilecekler. Kuruması için asılan çamaşırlarla dolu odada otururken, "Başımıza bu geldiğinden beri hiç sebze yemedim. Yaşlı komşularımız toprağın verdikleriyle nasıl doyacağımızı öğretiyor" diyor Taira.
MARTIN FACKLER

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.