Giriş Tarihi: 2.05.2011

ABD, Artık Savaşlarını Seçiyor

Libya'da savaş Nisan sonu itibariyle çıkmaza girecek gibi görünürken İngiliz, Fransız ve İtalyanlar bölgeye "askeri danışmanlarını" gönderiyor. Fakat askeri danışman deyince akla sorunlu bir yöntem olan kara birlikleri geliyor. Başkan Obama'ysa kendi yönetiminin en gözde silahı olan silahlı insansız uçakları önerdi. Bu fark, silahlı ayaklanmalara müdahale (ve müdahaleyi kolaylıkla başkalarına bırakma) konusunda Obama'nın yöntemi hakkında çok şey anlatıyor. Amerika son yirmi yılda iki acı tecrübe yaşadı. Onlardan biri Ruanda'da elinden bir şey gelmemesi, öbürü de önemli müttefiklerin itirazlarına rağmen sekiz yıl önce Irak'a girilmesiydi. Obama ise geçen ay üçüncü bir yol denedi. ABD Libya'ya müdahil oldu, ama ancak havadan ve uzaktan. Avrupalılar ve Obama'nın siyasi muhalifleri bunda bir gönülsüzlük seziyor. Beyaz Saray'dakilerse tam tersini savunuyor ve yıkımlarla geçen on yılın ardından ABD'nin gücünü müdahaleyi gerçekten gerektiren durumlar için sakladıklarını, bundan sonra herkesin kendi arka bahçesini bizzat emniyete alması gerektiğini belirtiyorlar. Fakat böyle bir savaş yöntemi var mı? Hedefinizin ne olduğuna bağlı. Halkı korumak mı istiyorsunuz, Albay Muammer Kaddafi'yi görevden uzaklaştırmak mı istiyorsunuz (ki Başkan Obama gitmesi gerektiğini söyledi), yoksa ABD'nin dış politikada yine tamamen ideoloji dışı, maliyet hesabına dayanan bir safhaya girdiğini mi dünyaya ilan etmek istiyorsunuz? Yakında Washington'dan ayrılacak olan Savunma Bakanı Robert Gates'in defalarca ifade ettiği gibi, Bush yönetimi askeri müdahalelerde bulunmadan önce "Ya sonra?" diye sormayı sık sık ihmal ediyordu. Obama'nın bu dersi iyice sindirdiği açık. Hatta bazılarına göre fazla sindirdi. Avrupalı yetkililerin esefle belirttikleri üzere bu, NATO'nun yarım yüzyıl önce kurulmasından beri ABD'nin başını çekmek istemediği ilk harekât. Fakat belki de asıl soru ABD'nin başı çekip çekmediği değil, müdahaleye gönülsüzce katılarak inandırıcılığına gölge düşürüp düşürmediğidir. Dış İlişkiler Konseyi'nin Başkanı Richard N. Haass, "Ya çok daha fazla şey yapmalıyız (ve insansız uçaklar bu yönde bir adımdı) ya da bir ateşkes için çare arayıp Kaddafi'nin bir süre daha iktidarda kalabileceği gerçeğini kabullenmeliyiz" diyor. Bir başka deyişle Haass, Başkan Obama'nın Powell doktrinini ihlal ettiğini belirtiyor. Bu doktrine göre ABD'nin askeri gücünü kullanıma sokacaksanız bunu öyle bir kudretle yapmalısınız ki, sonuç kesin olmalı. Bu yaklaşım yirmi yıl öncesine, General Colin L. Powell'ın 1990-1991 Körfez Savaşı'ndaki stratejisine dayanıyor. Beyaz Saray'sa buna bir Obama Yorumu getirmeye kararlı. Yani demek istiyor ki, ABD bir koalisyona katıldığı ve o koalisyondaki diğer ülkelerin çıkarının Washington'unkinden daha fazla olduğu hallerde Powell Doktrini uygulanmaz. Başkan Yardımcısı Joseph R. Biden'in ulusal güvenlik danışmanı ve Libya tartışmasının kilit oyuncularından biri olan Antony Blinken Nisan ortasında, "Başı çekmediğimiz söylenemez, müttefiklerin önünü biz açtık" demişti. "Gerçek liderlik, sorumluluk almak için diğerlerini teşvik etmek ve bunu başarmaktır. Yıllardır yükümlülüklerin paylaşılmasından söz ettiğimiz halde ya öbür ülkelerin harekete geçmesine izin vermedik ya da onlar hareket etmedi veya edemediler. Bu sefer biz de başardık, onlar da başardı" diyor. Dünyanın başka yerlerindeki yükümlülükleri nedeniyle Amerika'nın gücünün sınırlı olduğunu da saklamıyor. Blinken, "Başkan gücü, zekâyı ve uygulamayı akıllı bir şekilde harmanlıyor. Halen Afganistan'da 100 bin, Irak'ta da 47 bin askerimiz olduğunu unutmayın" diyor. Yani Avrupa'ya yolladığı mesaj şu: "Davetiniz için teşekkürler, ama orası size daha yakın, mülteciler için siz kaygılanıyorsunuz, dolayısıyla bu esas olarak sizin sorununuz". Libya'ya karşı gösterilen ihtiyat, savaşla geçen on yıldan alınan önemli bir dersin sonucu. Amerikan güçleri bu yazdan itibaren Afganistan'dan çekilmeye başlayacaksa da ABD'nin oradaki varlığı yıllarca, hatta bazılarına göre onlarca yıl sürecek. Libya'daki sorunu daha da ağırlaştıran şey, Kaddafi'den sonra ülkeyi kimin yöneteceğini kimsenin bilmemesi. İhtiyatlı olmak gerektiğini Amerikan diplomasisinin büyük ustası Henry Kissinger da kabul ediyor. Kissinger Nisan sonunda Dışişleri Bakanlığı'na uğramış, diplomasi ve çatışmaların değişen doğası hakkında bakan Hillary Rodham Clinton'la açık bir fikir alışverişinde bulunmuştu. Kissinger, "Bir devrimin nasıl sonuçlanacağını o devrimi yapanların iddialarına dayanarak bilemezsiniz. İkinci olarak, devrimi yapanlar o süreçten nadiren sağ çıkar" diyerek bir uyarıda bulundu. Yani devrim olduktan sonra devrimin yönünü nadiren ilk isyancılar çizer. İkincil dalgalar son derece sıktır ve bunun en iyi örneklerinden biri de İran. Son olarak, "devrimin yol açtığı çalkantı ne kadar büyük olursa kullanılan güç de" yüksek ihtimalle o kadar büyük olur. Şubat'ta Mısır devrimi bütün dünyada yankı uyandırırken Clinton karamsar olmakla eleştirilmişti. Fakat Kissinger'i dinledikten sonra bir yorumda bulunan Clinton, "Bu, çok boyutlu bir satranç oyununu oynamaya benziyor. Her şeyi takip etmeye çalışıyorsunuz. Hareketlerinizi belirlemeye çalışıyorsunuz, ama bu arada insanlar her yandan size bağırıyor" diyor.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.