Pazartesi 16.05.2011

Hakikat Yolunu Şaşırdığında

Teknoloji hayatı kolaylaştırırken aynı zamanda kör edebiliyor.

Zarar verme. Hipokrat Yemini, M.Ö. 5'inci yüzyıl sonlarında yazılmasından bu yana birçok değişim geçirdi. Bazı örneklerde, yoksulların bile iyi tıbbi tedavi hakkı olduğunu söyleyecek şekilde uyarlanan yemin, ayrıca gereksiz tedaviye karşı uyarıda bulunan ve tedaviden ziyade koruyucu tıbbı vurgulayan bir şekilde güncelleştirildi. Ama yeminin özünde hâlâ, Batı tıbbının Yunanlı babası Hipokrat'ın doktorlara verdiği önemli tembihler yatıyor: hastanın iyiliği için fedakârca ve sır tutarak çalış. Yeminin Atlanta'daki Emory Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde kızımın mezuniyet töreninde duyduğum yorumunda, ana fikir şöyle ifade edildi: "Gittiğim her eve, hastalara yardım etmek için gideceğim ve bilerek kötülük yapmaktan veya suiistimal etmekten kaçınacağım". Ayrıca bu mesleki faaliyet sırasında duyulanları "Her şeyin gizli tutulması gerektiği bilinciyle açıklamayacağım".Bunları dinlerken, son iki bin beş yüzyılda neler değişmiş olursa olsun, belirli ahlaki öğretilerin aynı kalmasından memnuniyet duydum. Gazetecilik için de geçerli olan bir şeyin anımsatılmasından mutlu oldum: teknoloji dönüştürücü olsa da olayın merkezindeki insan unsurunu çıkaramaz. Doktorlar (veya hiç olmazsa en iyileri) hastalıkları tedavi etmez, insanlara ihtimam gösterir. Onlar bakmak, dinlemek, hissedip sezinlemek zorundadır. Tanı veya ayırt etme, sadece testler yapmaktan ibaret değildir. Bu, kan örneğinden çıkarılamayacak sonucu gözlerin çıkarabileceği çabasıdır. Tanıdığım bir doktor bir keresinde bana, hastaları görünce kendisine sorduğu ilk iki soruyu söylemişti: "Bu kişi hasta mı?" ve "Bu kişi bana doğruyu söylüyor mu?" Hastasının beden dilini baştan ayağa kadar tamamen görebilmek için, odasına masa koymuyordu. Elbette o temel soru (kişinin gerçeği söyleyip söylemediği) telefon veya internet vasıtasıyla anlaşılamaz. Teknoloji iki ucu keskin bir kılıç; öyle çok bilgi sağlıyor ki, gerçeği örtüyor. Bu konu hem tıp için hem de gürültüde ve dikkatimizi dağıtan şeyler içinde boğulduğumuz bütün bir modern varoluş açısından sorun. Benim kendi mesleğimde, her hikâyenin merkezinde yer alan insan unsuru çok sık kayboluyor. Teknoloji 1980'lerin başında Beyrut'ta Commodore Oteli'nden teleksle haber geçtiğim dönemden beri hayatı kolaylaştırdı. Zamanımızın ruhunun ta kendisi olan Twitter, tüm dünyada yapılan anlık gözlemlerden oluşan inanılmaz renkli bir manzara sunuyor. Sosyal medya ve daha açık, sorumlu ve şeffaf toplumlar arasındaki bağlantı, olumlu yönde büyük bir güç. Ancak teknoloji aynı zamanda, ataletin çekiciliğini artırıyor: Bilgiye sadece bir tıkla ulaşabiliyoruz. Ayrıca tanıdık çevrimiçi dünyalara en uzak yerlerden bile erişmeyi mümkün kılarak, bir mekâna derinlemesine kök salmayı zorlaştırıyor. Gerçeği aramaktan çıkarak gevezelik ve şamataya dönüşen gazetecilikte hakkaniyet kaybolunca, hasarlar belirmeye başlıyor. Gazetecilik sağlık muayenesi gibi olmalı: orada ol ve sessizliği dinle. Kızım geçen yıl, görmek ve dinlemek için Georgia'nın kırsalına gitti. Yanında iki doktor ve mısır tarlalarında çalışan göçmen işçilere gönüllü olarak bedava sağlık hizmeti veren birkaç doktor adayı da vardı. Kızımın sonradan "erkeklik ve çocukluk arasındaki o bulanık aşamanın mükemmel bir örneği" diye tarif ettiği genç bir adam, gelip önüne oturdu. Muhtemelen 16 yaşında olan delikanlı, ona kalbini anlatmaya başladı; bazen hızlı atıyordu ve sesi kulaklarına geliyordu. Sağlık muayenesinde bir şey çıkmadı. Ama kızım "Kalbinin üzerine elimi koyunca, göğüs kafesinde hızlı biçimde attığını hissedebildim" diye yazdı. Kızım teşhisini bir diğer doktora söyledi: ritim bozukluğu, doğal fizyoloji, hipertiroid, anemi veya panik atak belirtisi olabilirdi. EKG'den çıkan sonuç karmaşıktı: sağ eksende kayma, sağ ventrikülde aşırı büyüme ve çok yüksek T dalgaları. Kimse buna ne anlam vereceğini bilemiyordu. Kızım "Küçük sineklerle çevrili hastam, bir motelin parkında yere oturdu. Onun anlamadığı bir dilde konuşan doktorlar, ne onun ne de kendilerinin anlayabildiği, üzerlerinde sivri hatların ve çizgilerin olduğu bilgisayar çıktılarını inceliyordu" diye yazdı. Konsültasyon doktoru dolambaçsız konuştu: "Tarlada çalışırken kalbin durabilirdi". Delikanlı öylece bakakaldı. Kızım şöyle ifade ettiği keskin bir ahlaki ikilemle yüz yüze kaldı: "Bu delikanlı yazın havuzda çalışan ve futbol oynayan bir Amerikalı olsaydı ve aynı sebepten karşıma çıksaydı, tehlikeyi küçümser miydim? Muhtemelen hayır. Onu hiç düşünmeden bir kardiyoloğa gönderirdim". Ama bu çok farklı bir durumdu. "Bize 'Önce zarar verme' diye öğrettiler. Ama iş o kadar basit değil. Bence EKG'sini çekmek ona yarardan çok zarar getirdi. Büyük ihtimalle, hastalığının takibini uygun bir şekilde yapamayacak ve dertlerine bir de bunu ekleyecek". Zarar verme. Ama iş bununla bitmiyor. Bu sadece başlangıç: gerçeğin kutsal arayışında korunacak bir ilke.

ROGER COHEN

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.