Pazartesi 29.08.2011
Son Güncelleme: Pazar 28.08.2011

Kanserdeki Derin Sırlar Mercek Altında

Kanser araştırmaları son on yıldır, tek bir hücrenin nasıl habis bir tümöre dönüştüğü üzerine odaklanıyor. Hücre bölünmesini teşvik eden genler kimi rastlantısal mutasyonlarla aşırı bir faaliyete itiliyor ve bu arada, normalde büyümeyi sınırlandıran genler devre dışı bırakılıyor. Üst üste gelen mutasyonlar kanserli hücrelerin başka engelleri de aşmasını ve komşu dokulara sızmasını sağlıyor. Douglas Hanahan ve Robert A. Weinberg'in 11 yıl önce, "Kanserin Ayırt Edici Özellikleri" adındaki çığır açıcı araştırma yazısıyla ortaya konan ve geçen yıl "Kanserin Ayırt Edici Özellikleri: Yeni Nesil" adlı makaleyle yeniden değerlendirilen bu temel ilkeler hâlâ bir mihenk taşı olarak işliyor. Fakat son bulgular tabloyu biraz bulandırıyor. Çünkü kanserin sanılandan da inatçı ve kurnaz olduğu anlaşılıyor. DNA'ların çoğu, uzun süredir gereksiz olarak görülüyordu. İnsan genomunun ancak yüzde 2 kadarı enzim ve diğer proteinlerin üretimiyle ilgili şifreleri taşıyor. Kanser de bu şifreleri kendi amaçları için kullanıyor. Oysa bugünlerde "gereksiz" DNA'lara biraz daha saygılı bir ifadeyle "şifrelemeyen" DNA'lar deniyor ve araştırmacılar, bu karanlık bölgedeki "yalancı genlerin" kanserde bir rolünün olabileceğine dair ipuçları buluyor. Harvard Tıp Fakültesi'nden Dr. Pier Paolo Pandolfi, "Bütün dikkatimiz genomun yüzde 2'sine takılıp kaldı" diyor. Oysa Dr. Pandolfi, normal ve habis hücresel davranışlar arasındaki hassas dengeye ait sinyallerin iki genom bölgesinden de geldiğini belirtiyor. Genom DNA'sında şifrelenen bilgiler haberci RNA tarafından kopya edilir, ardından ribozom denilen hücre altı yapılara taşınır. Bu bilgiler orada proteinleri toplamakta kullanılır. Sahnenin gerisinde mikroRNA denen parçacıklar göze çarpar. Bir zamanlar moleküler gürültü olarak görülen bu parçacıklar bugün kanser teorilerinde giderek önem kazanıyor. Bir genin haberci RNA'sına bağlanan mikroRNA, bilgilerin hedefe ulaşmasını engelleyebiliyor, ayrıca sinyalleri başka şekillerde de değiştirebiliyor. Fakat Dr. Pandolfi'nin işleri daha da karmaşıklaştıran ve MikroRNA'larla yalancı genleri ilgilendiren çapraşık bir teorisi var. Her yalancı gene karşılık gelen normal ve protein şifreleyici bir gen bulunmaktadır. (İkisinin de atadan kalma ortak bir genden geldiğine ve yalancı genin evrim sürecinde işlevsiz olarak arka planda kaldığına inanılıyor.) Normal genler haberci RNA'ların sinyallerini ileterek kendini ifade ederken yalancı genler ya dilsizler ya da anlamsızca konuşuyorlar. Daha doğrusu, öyle olduğuna inanılıyordu. Oysa evrim israfı sevmez; ve Dr. Pandolfi'nin kuramına göre hem genler hem de yalancı genlerden gelen RNA sinyalleri, mikroRNA'ları da kapsayan bir dil üzerinden etkileşiyorlar. Dr. Hanahan ve Dr. Weingberg'in ilk yazılarında, kanser hücresinin şemasının 20 yılda çıkarılacağı ve bir bilgisayar çipindeki transistör kadar iyi anlaşılacağı kestiriliyordu. Şimdiyse transistörlerin içinde başka transistörler de varmış gibi görünüyor. Dr. Weinberg, bir e-postada, "Devre şemasının en azından ana hatlarıyla on yıl içinde ortaya konabileceğine hâlâ inanıyorum" diyor. "MikroRNA'lar minitransistör veya yükselteçleri andırıyor olabilir, ama onları nasıl tasvir edersek edelim, bir şekilde yine de devreye eklenmeleri gerekiyor." Bu kadar çok dâhili düzeneği olan habis tümörler artık vücut içinde türeyen hain organlara benzetiliyor. Dr. Weinberg ve Dr. Hanahan'ın yeni yazısına göre gelecekteki araştırmalar, habis oluşumlar için büyük önem taşıyan iki "yeni ayırt edici özelliği" (atipik hücrelerin hızlı büyümeyi beslemek için kendi metabolizmalarını yeniden programlama ve bağışıklık sisteminden kurtulma yeteneği) işaret edebilir. Araştırmacılar hücrelerin ağız, cilt, soluma sistemi, ürogenital sistem, mide ve sindirim sistemindeki mikroplarla da bilgi alışverişi yapma ihtimalini değerlendiriyor. Her mikrobun kendi gen dizisi var ve bunlar molekül sinyallerini değiş tokuş ederek insan bedenindekilerle etkileşebiliyor. Londra Imper ial Col lege Üniversitesi'nde biyokimya bölümünün başkanı olan Jeremy K. Nicholson, "Birbirine metabol ik sinyaller gönderiyorlar; biyolojik süreçlerimizi uyaran kimyasalları durmadan göndermeye devam ediyorlar" diyor. Farklı coğrafyalardaki insanların fa rkl ı mikrop ekosistemleri olabiliyor. Bilim insanları geçen yıl, Japon mikrobiyomunda (bir ortamdaki mikropların, onların genetik özelliklerinin ve çevreyle etkileşimlerinin toplamı) yosunu sindiren bir enzime sahip bir genin izlerini buldular. Kuzey Amerikalıların sindirim sisteminde bulunmayan bu gen belki de suşinin hazmını kolaylaştırıyor. Dünyanın farklı yerlerindeki insanların faklı mikrop ekosistemleriyle ortak bir evrim geçirmesi, onların niçin çoğu zaman farklı kanserler geçirdiklerini de açıklayabilir. Mikrobiyomun bileşimi zamanla değişebiliyor. Hijyen, beslenme biçimi ve antibiyotiklerin iyileşmesiyle gelişmiş ülke insanlarının bağırsaklarındaki Helicobacter pylori bakterisi, dolayısıyla da mide kanseri azalıyor. Fakat öte yandan yemek borusu kanserinin de arttığını görüyoruz. New York Üniversitesi'nden Dr. Zhiheng Pei'ye göre, insanların yemek borusunda iki tür mikrop ekosistemi var. Onun laboratuvarı, iltihaplı veya kanser öncesi durumdaki yemek borusuna ("Barret özofagus") sahip insanların muhtemelen Tip II mikrobiyomunu barındırdığını ortaya çıkardı. Dr. Pei, bir e-postada, "Yemek borusunun kronik olarak anormal bir mikrobiyoma maruz kalması, onun zarar görmesi ve sonunda kanser olmasında temel bir etken olabilir" diyor. "Kanserin Ayırt Edici Özellikleri: Yeni Nesil" belki de eski "Uzay Yolu" dizi lerindeki gibi beklenmedik sürprizlerle sürecek. Çünkü içimizdeki düşmanın hiç de uzaylı hayali istilacılardan aşağı kalır yanı yok. Onu alt etme çabasıysa bilimi canlı hücrelerin uçsuz bucaksız evrenine götürüyor.
GEORGE JOHNSON

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.