Pazartesi 03.10.2011

Euronun Son Dansı

Siyasilerin ataleti borç, enflasyon ve felaketle sonuçlanabilir.

Aynı anda hem dehşete kapılmak hem de sıkılmak mümkün mü? Avrupa'nın ekonomik krize nasıl cevap vereceğiyle ilgili görüşmeler sürerken kendimi öyle hissediyorum ve sanırım başka gözlemciler de bu hislerimi paylaşıyor. Bir yandan Avrupa'nın durumu gerçekten, ama gerçekten ürkütücü; çünkü euro bölgesinin üçte birini oluşturan ülkelerin spekülatif saldırılara uğramasıyla tek para biriminin varlığı tehdit altında (ve euronun çöküşü bütün dünyaya ağır zararlar verebilir). Diğer yandan Avrupalı siyasiler daha önce alınan önlemleri tekrarlamaya kararlı görünüyor. Sıkıntıdaki ülkelere daha fazla kredi sağlamanın bir yolunu herhalde bulacaklar. Bunun faciayı savuşturup savuşturmayacağı meçhul. Fakat can alıcı bir gerçeği kabullenmeye hiç hazır değiller. O gerçek de, Avrupa'nın güçlü ekonomilerinde genişlemeci maliye ve para politikaları uygulanmazsa çabaların hepsinin boşa gideceği. Hikâyenin buraya kadarki kısmını özetlersek; yatırımcılar euro sayesinde Yunan veya İspanyol borçlarının Alman borçları kadar güvenilir olacağına inandığından (yanılıyorlardı), euronun 1999'daki doğuşuyla Avrupa'nın daha zayıf ekonomilerinde büyük bir kredi patlaması yaşandı. Sıkça işittiğinizin aksine, bu patlama müsrif hükümetlerin harcamalarını finanse etmek için değildi (İspanya ve İrlanda kriz arifesinde bütçe fazlası veriyordu). Gelen para daha çok bireysel harcamalardaki büyük artışı besliyordu. Fakat kredi musluğunun ansızın kapanması hem ekonomik hem de mali bir krize yol açtı. Amansız bir durgunlukla vergi gelirleri düştü ve bütçeler büyük açık vermeye başladı; banka kurtarmanın maliyetliyle de kamu borçları birdenbire fırladı. Öyle olunca zayıf ekonomilerin tahvillerine yatırımcının duyduğu güven yok oldu. Peki ya şimdi? Avrupa borcu olan sorunlu ülkelerden mali alanda kemerlerin iyice sıkılmasını, özellikle de kamu harcamalarında büyük kesintiler yapılmasını istedi ve bu arada, özel yatırımcı tekrar güven kazanana kadar geçici finansman sağladı. Bu strateji işe yarar mı? Rahat yıllarda mali israfa kaçan ve aslında geri ödeyebileceğinden fazlasını borçlanan Yunanistan için hayır. Farklı sebeplerden yine ağır bir borç yüküne giren İrlanda'yla Portekiz için de muhtemelen hayır. Fakat elverişli dış şartlar altında (özellikle de makul bir enflasyona sahip ve genel olarak güçlü bir Avrupa ekonomisiyle) şimdi bile nispeten az bir borcu olan İspanya'nın ve borç düzeyi yüksek olmakla birlikte bütçe açığı şaşırtıcı derecede küçük olan İtalya'nın kurtulması mümkün. Ne yazık ki Avrupalı siyasiler onlara gerekli elverişli şartları sunmamakta kararlı görünüyor. Düşünün ki borçlu ülkelerdeki özel talep, krediyle beslenen büyümenin sona ermesiyle tepetaklak düştü. Kamu harcamaları da kemer sıkma tedbirleriyle ağır bir kesintiye uğradı. İstihdam ve büyüme nereden gelecek? Cevabın ihracat, özellikle de diğer Avrupa ülkelerine yapılan ihracat olması gerekiyor. Fakat borçlu ülkeler kemer sıkma tedbirleri uyguluyorsa ihracat patlayamaz, çünkü aynı tedbirler muhtemelen bütün Avrupa'yı durgunluğa sürükleyecek. Ayrıca borçlu ülkelerin Almanya gibi kredi veren ülkelere nispetle fiyatları ve maliyetleri düşürmesi gerekir. Almanya'da yüzde 3 ila 4 enflasyon olsa borçlu ülkeler düşük veya sıfır enflasyonla durumu düzeltebilir. Fakat Avrupa Merkez Bankası deflasyondan yana. 2008'de tam mali krizin güç kazandığı sırada faiz oranlarını artırarak feci bir hata yaptı ve bu yıl da aynı hatayı işleyerek hiç ders almadığını gösterdi. Dolayısıyla piyasa Almanya'da enflasyonun çok düşük (önümüzdeki beş yıl boyunca yüzde 1 civarında) kalmasını bekliyor ve bu da borçlu ülkelerde önemli bir deflasyon olacağına işaret ediyor. Bu hem onlardaki durgunluğu derinleştirecek, hem de reel borç yükünü artıracak, dolayısıyla tüm kurtarma çabalarının az çok boşa gitmesine neden olacak. Avrupalı siyasi seçkinlerin para-ve-kemer sıkma dogmalarını gözden geçireceklerine dair bir işaret de göremiyorum. Belki sorunun bir kısmı, bu seçkinlerin seçici bir tarihsel hafızaya sahip olmalarından kaynaklanıyor. 1920'lerin başında Almanya'daki enflasyondan konuşmayı seviyor bu insanlar, oysa mevcut durum çok daha farklı. Aslında çok daha benzer bir örnekten, 1930-1932 döneminde Alman şansölyesi Heinrich Brüning'in politikalarından hiç söz etmiyorlar. Brüning'in denk bütçe ve altın standardındaki ısrarı yüzünden Büyük Bunalım Almanya'yı Avrupa'nın geri kalanından daha da kötü vurmuş ve bildiğimiz gelişmelere yol açmıştı. 21'inci yüzyıl Avrupa'sında o kadar kötü bir şeyin yaşanmasını beklemiyorum. Fakat euronun ayakta kalması için gereken politikalarla Avrupalı liderlerin yapmaya istekli oldukları arasında çok büyük bir uçurum var. Ve o uçuruma bakınca iyimser olmak kolay değil.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.