Pazartesi 07.05.2012

İran Tartışması

Güvensizliği aşmak için ABD'yle İran'ın masaya oturması gerek.

Uluslararası ilişkilerde İran- Amerika çekişmesindeki paranoyaya yaklaşan başka bir örnek yoktur. Diplomaside ders veren ve 30 yıllık iletişimsizliğin tehlikelerini göstermek isteyen birinin bu örneğe bakması yeterli. Bildiğim kadarıyla bu çıkmazın en iyi özetini, vaktiyle İran'daki Amerikalı rehinelerden biri olan ve uzun süredir diyaloğu savunan John Limbert veriyor. Limbert'e göre ABD, İranlıları "hileci, yalancı, fanatik, şiddet yanlısı ve anlaşılmaz" olarak görüyor. İran'sa Amerikalıları "saldırgan, kendini beğenmiş, Allahsız ve ahlaksız, maddeci, çıkarcı, kabadayı, sömürgeci, kibirli ve başkalarının işine burnunu sokmaya meraklı" olarak görüyor. Bu, örneğin, Lüksemburg ile Belçika arasında bir atışma olsa kimse endişe etmezdi. Gelgelelim, anlaşmazlık dünyanın en kudretli ülkesiyle Ortadoğu'nun kilit güçlerinden birini ilgilendiriyor. İki ülke arasında savaş tehlikesi oldukça bölgedeki istikrarsızlık sürecek. Bir yakınlaşmaysa 1972 ABD-Çin ilişkilerindeki atılım gibi sağlıklı stratejik sonuçlar doğurur. "Paranoya" sözünü akılda tutmamız önemli. İran'a biraz daha farklı bir açıyla bakarsak; örneğin, devrimin pratik politikalar sayesinde ayakta kaldığını, sistemin zaman zaman acımasızlaşsa bile Saddam'ın Irak'ı gibi daimi zulüm yapmadığını, nükleer programının amacının çok da kesin olmadığını, hâlâ Müslüman Ortadoğu'daki en kalabalık Yahudi nüfusunu barındırdığını söylersek, ABD'deki İran şahinlerinin hışmını üstümüze çekeriz. Birisi Tahran'daki mollaların Berlin'deki Hitler'den farklı olduğunu ima etse o şahinler "gafil" diye bağırmaya başlar. Diğer tarafta da tabuları yıkmak; örneğin, "Amerika'ya Ölüm" demenin devrinin geçtiğini ve dünyayla bağı kopan Ayetullah Ali Hamaney'in liderliğinde ucuz yollarla kafa tutmanın İslam Cumhuriyeti'ni zayıflattığını ima etmek de tehlikeli. Önü tıkanan her anlaşmazlık bazı kökleşmiş çıkarları besler ve her ölmüş dogmanın fanatikleri olur. Buna İran-Amerika anlaşmazlığı ve 1979 İran Devrimi de dâhil. Dolayısıyla İran'la dünyanın önde gelen güçleri arasında geçen ay İstanbul'da başlayan ve 23 Mayıs'ta Bağdat'ta sürecek olan görüşmeler bile kendi başına kutlamaya değer. İran'la ABD arasındaki güvensizliği aşmanın tek yolu aynı masada karşılık olarak oturmaktır. Bu başarıyı garanti etmez elbette, ama başarının asgari koşuludur. Bir başka asgari koşul da İsrail'in İran'a saldırmamasıdır. Yıllardır sık sık gündeme getirilen bu tehdit hiçbir fayda sağlamayacağı gibi bölgeyi ateşe verir, İslam Cumhuriyeti'nin en gerici unsurlarını güçlendirir, İran'ın nükleer bomba arayışını hızlandırır, bölgedeki Amerikan güçlerini tehlikeye sokar, petrol fiyatlarını artırır, İsrail'in can düşmanları olarak Arapların yanına İranlıları da katar, Arap Baharı'nı köstekler, bölgeyi radikalleştirir ve terör tehdidini büyütür. İsrai l Başbakanı Benjamin Netanyahu ne kadar kışkırtıcı bir dil kullansa da İsrail'in Amerikan desteği olmadan İran'a saldıracağına hiç inanmadım. Nitekim seçim yılında Başkan Obama'dan bu yönde bir destek gelmiyor. Amerika son on yılda kontrolünü yitirdiği çok fazla savaşa girdi. Hayır, İsrail deli değil. İran gibi o da adımlarını ölçerek atıyor. İran'ın nükleer programı belirsizliğini koruyor; söylendiği gibi enerji üretme amacı taşıyıp taşımadığı şüpheli olsa bile bunu askeri bir girişim olarak görmek de zor. Kaygı verici, ama yakın bir tehdit oluşturmuyor. Müzakere imkânlarını araştırmak için vakit var. Fakat hangi zeminde müzakere? İran iyi niyet jesti olarak yaptırımların kaldırılmasını istiyor. BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri artı Almanya, İran'ın zenginleştirmeye (özellikle sivil bir nükleer güç olmak için gerekenden daha fazlası olan yüzde 20 oranındaki zenginleştirmeye) son vermesini istiyor. Bu talepler çevresinde bazı karşılıklı ödünler düşünülebilir. Fakat nükleer program (İran'ın milli gururunu bağladığı bir siyasi program olarak) daha geniş bir çerçeveye oturtulmadığı sürece gerçek bir ilerlemenin sağlanabileceğinden ben şüpheliyim. İran'ın talepler listesinde neler var? Yaptırımlara son verilmesi; dondurulan mal varlıklarının serbest bırakılması; barışçı yollarla nükleer enerji üretme ve kullanma hakkının tanınması; Amerika ve İsrail'in iç işlerine karışmaktan vazgeçmesi; Basra Körfezi dâhil, bölgedeki meşru güvenlik çıkarlarının kabul edilmesi; teröre destek veren devletler listesinden çıkarılması. ABD ve ortaklarının da listesi uzun. Uranyumu yüzde 20 oranında zenginleşt i rme programının sonlandırılması ve düşük düzeydeki zenginleştirme faaliyetlerinin sıkıca denetlenmesine izin verilmesi; İsrail ve ABD karşıtı kışkırtıcı söylemden vazgeçilmesi; Filistinİsrail anlaşmazl ığının barışçı yollardan çözümünün desteklenmesi; Irak ve Afganistan'da istikrara destek verilmesi; ve ABD'yle tekrar diplomatik ilişkiler kurulması. Bunlar çetin konular. Bunlar Limbert'in "kabadayılık taslamak" dediği şeyden çok konuşma ve tartışma ister. Nükleer sorun tek başına çözülemez. Daha geniş bir çerçevede ele alındığındaysa o kadar çözümsüz değildir. ABD'yle Çin tekrar temas kurduklarında, birbirinden kopuk kalmanın tehlikeli olduğu ve hiçbir amaca hizmet etmediğinden başka bir koşulda anlaşmamışlardı. Tahran ve Washington'un bunu hatırlamalarında yarar var.
İSTİHBARAT /ROGER COHEN

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.