Pazartesi 20.08.2012

Afrika Sanatı İçin Verilen Yaşam Mücadelesi

Sahraaltı Afrika'nın belki de en bilinen ören yerlerinden Cenne-Cenno, orta mali'deki Cenne kentine yakın, tekerleklerin toprakta izler bıraktığı onlarca dönümlük araziye yayılır. mali'nin siyasi kargaşa içinde olduğu ve ören yerinde çalışmaların durduğu bugünlerde eski çanak çömlek parçaları her yere saçılmış durumda. Cenne-Cenno'ya saldırılar şimdilik durmuş olabilir. Fakat eski sanatın aidiyeti ve kontrolüyle ilgili ahlaki kavga başka yerlerde olduğu gibi Afrika'da da tüm hızıyla sürüyor. Boston Güzel Sanatlar müzesi geçenlerde bir Amerikalıya ait 32 parçalık özel bir koleksiyonu aldığını duyurmuştu. Koleksiyon şimdi Nijerya olan topraklarda üretilmiş, 13 ila 16'ncı yüzyıllara ait kusursuz bronz ve fildişi heykellerden oluşuyordu. Nijerya Ulusal müzeler ve Anıtlar Kurulu birkaç gün içinde harekete geçti. İngiliz ordusunun 19'uncu yüzyıl sonlarında yağmaladığı eserlerin iade edilmesini istiyordu. Fakat mali'de, Cenne'nin 320 kilometre kuzeyindeki Timbuktu kentinde geçen ay kültür varlıklarının yok edildiği haberleri daha da tüyler ürperticiydi. Köktenci gruplar İslam'ın ılımlı ve mistik bir yorumu olan ve mali'de yaygın olarak görülen tasavvufu hedef seçti. medreseleri ve kütüphanelerindeki elyazmalarıyla bilinen Timbuktu'da halkın yoğun olarak ziyaret ettiği sufi türbelerini yerle bir etmeye başladılar. Bir kültür varlığı olarak sanat üstüne yapılan kavgalar çok çeşitli biçimler (maddi, siyasi ve ideolojik) alabiliyor. İhtilaflar çok boyutlu olduğundan masum ve suçluyu ayırt etmek çoğu zaman zorlaşıyor. Afrika'ysa kültür mirası kavgalarında genellikle mağlup olarak görülüyor, oysa kıtanın tarihi zenginliğini kabul edersek bunun doğru olmadığı da anlaşılır. Son 35 yıldır Cenne-Cenno'da yaşanan gelişmeler bulunup yitirilen sanatla ilgili öykülerin karmaşıklığına iyi bir örnek. Başlangıcı m.Ö. 3'üncü yüzyıla tarihlenen ören yerinde m.S. 450 itibariyle gelişmiş, uzun mesafelerde ticaret yapan kentsel bir toplum görülüyor. Oysa uzun süredir bölgedeki gelişmişliğin 7'nci ve 8'inci yüzyıllarda Araplarla geldiği varsayılıyordu. Kıtanın tarihi bu yeni bulgularla birdenbire derinleşti. Aynı şey Afrika'nın sanat tarihi için de geçerli. 1977'de başlayan Cenne- Cenno'daki kazıların üst katmanlarında ve birçok komşu ören yerinde arkeologlar, insan ve hayvan biçimli pişmiş toprak heykelcikler buldu. Ama asıl önemlisi, onların özgün yerinde, tarihi bağlamında bulunmasıydı. Yoksa benzer eserler satışa çıkmıştı bile. 1960'ların sonunda çoğu koleksiyoncu için Afrika sanatını tanımlayan ahşap heykellerin kaynağı kurumaya başlamıştı. Koleksiyonlara girecek yeni "klasik" eserler artık mali kökenli pişmiş toprak objelerdi. Aracı tüccarlar adına çalışan defineciler Cenne- Cenno'yu kazarak heykeller çıkarıyor, ama bu arada tarihi kayıtları da yok ediyorlardı. Onlara ödenen para çok az olsa da 1970'ler mali için kıtlık yıllarıydı; kuruşun bile önemi vardı. eserler Batılı antikacı ve koleksiyonculara gönderiliyor, her aşamada nakit değeri artıyordu. 1970'te Unesco eski eserlerin ticaretini yasakladı. Fakat ülkeden tarih kaçırmak kolaydı (hâlâ öyle). Yapılan talandan dehşete düşen arkeologlar bölgeden gelen tüm "yetim" eserler (yani bilimsel olarak kazılmamış eserler; bu bakımdan dolaşımdaki örneklerin çoğu bu sınıfa giriyor) için bir bilgi karartması önerdi. Bu objeleri antikacıların satmaması, koleksiyoncuların almaması, müzelerin sergilememesi; sanat tarihçilerinin onlara ait görüntüleri yayınlamaması ve haklarında yazmaması için çağrı yaptılar. Böylece dikkatler bu sanata çevrilmeyecek ve yer altındaki eserler korunacaktı. Çağrıya uymayanlar teşhir edilecek, meslekten dışlanmayı göze alacaktı. Fakat bu kampın öbür ucunda geçim ve kimlikleri için sanat eserlerinin sürekli akışına bağımlı olan antikacılar, koleksiyoncular ve müze personeli vardı. Eserlerin nasıl yapıldığını öğrenmek ve gerçekleri sahtelerinden ayırabilmek için onlarla bir şekilde temasta olmaya ihtiyaç duyan sanat tarihçileri yine aynı taraftaydı. (Piyasadaki Cenne-Cenno eserlerinin çoğu, eskiden olduğu gibi şimdi de sahte.) Taraflar arasında buzlar hâlâ erimiş değil. Bağnaz kahramanlar olarak ünlenen arkeologların arkasında piyasayı daraltan ve sanat eserlerinin hareketini izleyen ulusal ve uluslararası anlaşmalar var. Ülkelerden örnek vermek gerekirse de Nijerya, kaçırılmış miras olarak gördüğü eserleri sıkıca takip edip iadesini istiyor. Vaktiyle saygın isimler olan antikacı, koleksiyoncu ve müze yetkilileri bazılarınca istifçi ve hırsız olarak görülmeye başladı. Oysa Afrika bu kültürel değişimde bir ortak olabilir. Nijerya ve Mali gibi eserlerinin üstüne titreyen ülkelerin devasa koleksiyonları var. Onlardan seçkiler Batılı kurumlara kiralanıyor, hatta ödünç olarak Batılı sanat eserleriyle takas ediliyor. Afrika güzel müzelere (Bamako'da, Lagos'ta), etkileyici özel koleksiyonlara ve bazı zeki eleştirmenlere (modernghana. com'dan Kwame Opoku gibi) sahip. Geçmiş mirasın çok yönlü değerine ilişkin güçlü bir duyarlık olduğunu ve bunun daha da güçlendirilebileceğini görüyoruz. Yalnızca kıta dışındaki değil, kıta içindeki Afrika kökenli eserleri de kapsayan dijital bir veritabanı oluşturulabilirse bu hem eşsiz bir araştırma kaynağı, hem de taşınamayacak kadar narin (ve siyasi istikrarsızlıktan dolayı kaybolabilecek) eserler için kalıcı bir kayıt olacaktır. Nitekim kuzey Mali'de, özellikle de Timbuktu'da birçok eser tehdit altında. Temmuz'da bazı sufi türbeleri El Kaide bağlantılı köktenciler tarafından yerle bir edilmişti. Umarız bu mezarlar tekrar inşa edilir. Fakat Timbuktu kütüphanelerinde 10'uncu yüzyıla kadar giden Arapça ve Afrika dillerindeki binlerce elyazmasının telafisi yok. Onlar kıtanın en büyük tarihi hazinelerinden biri. Ve köktencilerin Kuran yazmaları hariç, hepsini yakabileceklerinden korkuluyor. Afrika'dan olan bitenlerin çok azı basına yansıyor. Bilmediğimiz bir dilde yazılan bilmediğimiz bir dinle ilgili hiç görmediğimiz kitapların yok olma ihtimali dünyada pek kaygı uyandırmıyor. Cenne-Cenno'dan sonra 80 kilometre kuzeydeki Mopti'ye gittim ve bir antikacı bana en seçkin ürünlerini gösterdi. El büyüklüğünde üç heykelcik vardı. İkisi toprak büstlerdi. Üçüncüsü taştan ve tam bir muammaydı. Ovalanarak biçimlendirilmiş gibiydi. Nereden geldiği belli miydi? Hayır. Dönemi? Hayır. Fiyatı? Satılık değildi. Sadece güzeldi.
HOLLAND COTTER

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.