SERDAR KARAGÖZ

Amerikan Medyasının Sınırları


Bundan kısa bir süre önce The New School Medya Bilimleri Bölümü'nün bir toplantısında Profesör Carol Wilder Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi'nin Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıya ilişkin raporunun Amerikan medyasında yansıma(ma)sını gündeme getirdi. Raporda İsrail'in dengesiz ve orantısız güç kullanarak, sivilleri uluslararası sularda infaz ettiği yazıyordu.
Haber, Amerika'nın en büyük gazeteleri The New York Times, Washington Post, Wall Street Journal ve Usatoday'de birinci sayfaya girmeye değer bulunmadı. Ölen sivillerden biri Amerikan vatandaşı olmasına rağmen Amerikan medyası haberi çok kısa biçimde arka sayfalardan vermeyi tercih etti. Profesör Wilder, Toplantıya katılanlara bu örneği verdikten sonra; "sizce bu haberin bu kadar küçük ve önemsiz görülmesinin sebebi nedir?" diye sordu. Toplantıya katılan medya öğrencilerine göre durum basitti ; "İsrail'in hoşuna gitmeyecek bir haber Amerikan medyasında stres kaynağıdır". Gerçekten de öyle!
TV kanallarının ve programcılarının siyasal içerikli mitingler düzenlediği, politik safların belirginleştiği her şeyin sınırsızca konuşulduğu bir medya ortamında mevzu İsrail'e geldiğinde alışık olduğumuz "Amerikan rahatlığı" birden kayboluyor. Ceketler giyiliyor, düğmeler ilikleniyor ve kravatlar düzeltiliyor. Amerikan medyası İsrail içerikli haberlerde diğer konularda gösterdiği çeşitliliği gösteremiyor. Ayrışan saflar tekrar birbirine karışıyor. Jon Stewart ve birkaç "televizyoncu" hariç kimse bu konu ile ilgili rahat davranamıyor. Özellikle gazetelerde tercih edilen her kelime özenle ölçülüyor, biçiliyor.
Sözün sınırının olmadığı, herkesin her şeyi en açık ifade ile söylediği Amerikan medyasında son dönemde birkaç işten çıkarma olayı yaşandı. Uzun yıllardır CNN'de görev yapan Rick Sanchez, Amerikan medyasının Yahudiler tarafından kontrol edildiğini söyleyince CNN'den kovuldu. Bundan kısa bir süre önce de yine yıllardır Beyaz Saray muhabirliği yapan 90 yaşındaki Helen Thomas amatör bir kameraya yakalanmıştı. Helen, asla yapmaması gereken bir şey yapıyor, Amerikan rahatlığı ile ve üstelik Beyaz Saray muhabiri sıfatıyla İsrail'i çok ağır bir şekilde eleştiriyordu. Helen Thomas'ın da sonu Sanchez ile aynıydı. Emekli olmak zorunda bırakıldı. USASabah'ta haberini geniş bir biçimde verdiğimiz Helen, aylar sonra şöyle bir açıklama yaptı. "Amerika'da İsrail'i karşısına alan bir medya ayakta kalamaz."
"İsrail Karşıtı" İlan Edilirim Korkusu
İsrail karşıtı ilan edilme korkusu medyada içerik üreticilerinin gözlerini bazı şeylere kapatmalarını beraberinde getiriyor. Değişik zamanlarda The New York Times başta olmak üzere İsrail ile ilgili bir olayı habercilik refleksi ile veren bir çok gazete ve editör İsrail karşıtı ilan edildi. İsrail karşıtlığı ile suçlanan gazete ve gazeteciler listesi gerçekten çok "karmaşık". Amerikan medyasında içerisinde İsrail kelimesi geçen her haber çok dikkatli bir biçimde inceleniyor ve haberin doğruluğu ya da yanlışlığından ziyade İsrail çıkarlarına uyup uymadığına göre lobi faaliyetleri hemen başlıyor.
Amerikan Medya akademilerinde İsrail lobisinin medya üzerinde oluşturduğu baskı bilinmeyen, konuşulmayan, spekülatif bir konu değil. Akademide tartışılan bu konunun medyada cesurca tartışılamaması da aynı sebepten kaynaklanıyor. İsrail karşıtı ilan edilme korkusu öyle bir baskı unsuru ki hem " İsrail lobisi&medya ilişkisi"nin medyada tartışılmasını engelliyor hem de içerik üreticilerinin haber tercihlerine etki ediyor.
En son örneğini bu hafta yaşadık. 2003 yılında, 23 yaşındaki Rachel Corrie isimli Amerikalı aktivist, Gazze şerindinde evleri yıkılmak istenen Filistinlilere destek verirken İsrail ordusuna ait bir buldozer tarafından ezilerek öldürülmüştü. Corrie'nin ailesi 7 yıldır hukuk mücadelesi veriyor. Aile, bu günlerde Rachel'in davasını takip etmek için İsrail'de bulunuyor. Bu durum, esasında pek çok açıdan Amerikalı gazetecilerin ilgisini çekmesi gereken çok sıra dışı bir hikaye. Rachel'in babası olan Craig'in Amerikan ordusundaki yurtdışı görevini saymazsak Corrie Ailesi ilk kez Amerika sınırlarından dışarıya çıkıyor. Hemen hatırlatmakta fayda var; İsrailli makamlar bugüne kadar, Rachel Corrie'yi öldüren askerler için herhangi bir işlem yapmadı. Olay kaza olarak nitelendirildi ve dosya kapatıldı. Mahkeme Rachel'i öldürenlerin kimliklerinin gizli tutulmasına karar verdi. Aile şimdi bir üst mahkemeden kararın döndürülmesi için uğraş veriyor. Fakat Amerikan medyasında HuffingtonPost gibi sol eğilimli yayın yapan bazı siteler dışında bu konu ile ilgilenen bir yayın organı bulunmuyor.
Medya Yöneticilerinin Çıkmazı
İsrail'i uluslararası arenada çok zor durumda bırakan bu ve benzeri haberler, editörler üzerinde olduğu kadar medya dünyasının üst düzey yöneticileri için de büyük bir stres kaynağı olarak karşımıza çıkıyor. İsrail lobisinin Amerika Birleşik Devletleri üzerindeki derin hakimiyeti düşünüldüğünde hiçbir medya yöneticisinin "İsrail karşıtı" bir imajı üzerinde taşıyabilmesi mümkün gözükmüyor. Reklam verenler ile Amerika'daki İsrail lobisinin ilişkileri düşünüldüğünde Medya yöneticilerinin kurumlarının geleceği adına içinde İsrail olan içerikler ile karşılaştıklarında yaşadıkları stres ve gerilimi anlamak güç değil. Dini, dili ve ırkı ne olursa olsun Amerika'daki her medya yöneticisi yönettiği gazetede veya televizyonda İsrail ile ilgili bir haber gördüğünde kalp atışları hızlanıyor. Haberin ardından ADL'den gelecek bir telefon o medya yöneticisinin kabusu olabiliyor.
ADL
İsrail lobisinin ADL - "Anti Defimiation League" üzerinden Amerikan medyasını izlediği bir ortamda, editoryal bağımsızlığın ve medyanın psikolojik sınırları da belli oluyor. Bu sınırlar dahilinde BM İnsan Hakları Konseyi raporunu ve Rachel Corrie davasını görmezden gelmek, Furkan Doğan'ı unutuvermek Amerikan medyası için gayet anlaşılır bir durum. Not: Amerika'da Ermeni yasa tasarının kongrede oylanmasına yakın zaman kadar karşı olan ve Türkiye'ye bakışını yine yakın dönemde değiştiren ADL'in ilginç hikayesini başka bir yazıda bulacaksınız.
İyi bir hafta dileklerimle…
serdar.karagoz@sabah.com.tr

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.