Nur Özkan Erbay

Ortak akıl müdahale lobisine karşı...


Demokraside de diplomaside de çareler tükenmez, çarelerin tükendiği yer savaştır. Bugün uluslararası toplum "çarelerin tükendiği" ve "savaşın makul çözüm" olduğuna kendini inandırmış taraf ile ihtiyatlı ve sağduyulu hareket etmeyi telkin eden kanadın mücadelesine sahne oluyor.
"Diplomatik çareler tükendi, haydi savaşalım" aceleciliğine kapılan taraf ısrarla "savaş gündemimizde yok" diyen tarafın politikalarını "insani hassasiyet yoksunluğu, ezilenin yanında olmama" gibi gerekçelerle gayrimeşrulaştırma yoluna gidiyor. Hülasa bu aceleci, savaşçı cenahlar, ortak aklı pusula alan akılcı ve insani yöntemler yerine çözüme dinamit koymayı tercih ediyor. Savaşın geçmiş örneklerde olduğu gibi, var olan gerginliği sonu gelmeyen bir düşmanlığa gark edeceğini idrak edemiyor.
Bahse konu iki tarafın tutumlarını daha net olarak görebilmek için konuyu İran ve Suriye örnekleri üzerinden incelemekte ve ortaya attığımız "Ortak Akıl Sahipleri" ve "Askeri Müdahale Lobisi" kavramlarını nesnelleştirmekte fayda var. İran ve Suriye meselelerinde ortak akıl cephesi akılcı ve stratejik prensiplere dayanırken bu prensipleri vicdani hassasiyetlerle destekleniyor. Savaş lobisi ise savaşın daha vahim sonuçlarını kestiremeyecek kadar da naif olmayan, çıkar temelli, ihtiras motivasyonlu prensiplere sahip. Bu motivasyonlar hem ulusal hem de uluslararası çıkarlara bağlı olabiliyor. Oysa, dış askeri müdahalelerin geçmişten bugüne bölgenin dokusuna verdiği zararı daha iyi anlamayabilmek için uzunca bir liste önümüzde duruyor.
Bu minvalde, Türkiye'nin askeri bir müdahaleye başından beri karşı olan, diplomatik baskıların sürdürülmesi, uluslararası toplumun birlikte hareket etmesi gerekliliğini temel alan politikasını dolambaçlı yollardan eleştirenlere bir dizi argümanı yeniden sıralamakta fayda var.
1-Bugün, ABD'nin Afganistan, Irak maceralarının hemen ardından gelen Arap ayaklanmalarında askeri müdahale seçeneği daha dün "Libya" da test edildi. Bu yüzden uluslararası toplum askeri müdahalenin- savaşın sihirli bir değnek olmadığına her zamankinden daha fazla farkında.
2- Bu veçhile, ortak akıl sahibi uluslararası toplum, askeri müdahalelerin ülke ve bölge bazında mezhepçi çatışmaları yatıştırmadığı gibi mevcut cerahati daha da azgınlaştırdığını da yakın zamandaki Irak örneğinden yola çıkarak çok açık bir şekilde görüyor.
3-Şu anda sadece Türkiye değil, ABD dahil hemen hemen hiçbir ülke yönetimi askeri müdahale seçeneğini uygulanabilir ve sonuçları itibariyle müspet görmüyor. Washington yönetimi, her ne kadar çıkarları örtüşen bazı medya kuruluşları ve lobilerin yoğun pompalamaları ile karşılaşsa da İran ve Suriye'ye yönelik askeri müdahale seçeneğine itibar etmiyor.
4-Uluslararası toplumun üzerinde mutabık kaldığı şekliyle diplomatik ve ekonomik baskıların yoğunlukla sürdürülmesi, öncelikli olarak "İnsani Yardım" meselesinin çözülmesi, muhalefetin güçlendirilmesi hedefleri benimseniyor.
Geçtiğimiz hafta Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı SETA-DC'nin panelinde bir araya gelen uzmanlar da Suriye'ye askeri müdahaleye ilişkin çarpıcı tespitlerde bulundular. USIP'den Steven Heydemann, ABD yönetiminin askeri müdahaleyi tehlikeli ve uygulanabilir olmayan bir seçenek olarak gördüğüne işaret etti. CSIS'den Aram Nerguizian, Suriye'nin havadan savunma, biyolojik ve kimyasal silah kapasitelerinin Libya ile karşılaştırılamayacak kadar gelişmiş olduğuna dikkat çekti. Nerguizian askeri bir müdahalenin gerçekleştirilmesi zor ve meşakkatli bir yol olduğunu belirtirken müdahalenin Suriye'de daha da fazla sivilin ölümüne neden olacağının altını çizdi. Nerguizian, böylelikle Suriye'nin mezhepsel bölünmelerin daha da körüklendiği "yeni bir Irak" vakası olacağını ve Lübnan'dakinden daha büyük bir istikrarsızlığa sürüklenebileceği ihtimalinin belireceğini dile getirdi.
Daha iki gün önce bu yönde bir açıklama yapan ABD Genel Kurmay Başkanı Dempsey de askeri müdahaleyi "çok zor" olarak nitelerken, şu an için uluslararası bir konsensüsün sağlanmasının öncelikli ve doğru yol olduğunu söyledi. "İran'a Saldırı" ihtimalini ise "vakitsiz" olarak değerlendiren Dempsey, İran yönetiminin "mantıklı,aklı başında bir aktör" olarak tanımladı ve ABD için en hayırlı olan seçeneğin, İran ikna edilinceye kadar müttefikleri ile birlikte yaptırımlar ve diplomasiye devam etmesi olduğunu vurguladı.
Beyaz Saray'a yakınlığı ile bilinen Center for a New American Security adlı düşünce kuruluşu için yeni bir Suriye raporu hazırlayan Prof. Dr. Marc Lynch ise raporda yer alan değerlendirmelerinde, ABD'nin Suriye'ye müdahalede yer almaması gerektiğini, bunun mevcut durumu daha da vahimleştirmekten öteye gitmeyeceğine dikkat çekiyor. Lynch, askeri bir müdahaleyi destekleyenlerin bunu "ahlaki bir seçim" olduğunu ileri sürdüklerini ancak gerçekte durumun öyle olmadığını belirtiyor. Lynch, müdahale yerine ABD ve uluslararası ortakların Esad rejiminin üzerinde kalıcı, yoğun ve hedef merkezli bir baskı kampanyasını sürdürmesi ve Esad'a ültimatom verilmesi gerektiğini dile getiriyor.
Washington'da bir başka çevre de Suriye muhalefetinin silahlandırılmasından yana. Bu lobinin başını da Türkiye'nin yakından tanıdığı bir isim olan Cumhuriyetçi Partili senatör John McCain çekiyor. Rejim güçlerinin İran ve Rusya'dan yardım aldığını ifade eden McCain, "Muhaliflerin saldırılara karşılık vermesi ve katliamın durması için onlara araçlarını verme zamanı geldi" diyor.
Yukarıda sıraladığımız örneklerden yola çıkarak, Washington'un ne Suriye ne de İran için askeri bir müdahaleye kolay kolay gönüllü olmadığını ve olmayacağının altını bir kez daha çizmekte fayda var. Zira, risk hesaplamaları kapalı kapılar ardında en ince ayrıntısına kadar yapılıyor. Bugün için çözüm:
Uluslararası camiada diplomasinin sürdürülmesi, siyasi ve ekonomik baskıların artırılması. Muhalefetin silahlandırılması ise Esad'ın baskılara cevap vermemesi durumunda mümkün görünse de Suriye'de muhalefetin güçlenmesine paralel olarak gelişecek bir seçenek olarak karşımıza çıkıyor.
Öte yandan, Washington'da gerek yönetim nezdinde gerekse düşünce kuruluşları çevrelerinde Türkiye'nin Suriye'deki katliamın durdurulması yolunda attığı adımlar ve uluslararası toplumun duyarlılığının arttırılması yolundaki çabası takdir topluyor. Washington ve Ankara'nın şu ana kadar ki Suriye politikalarında herhangi bir itilaf gözlenmiyor.
Şimdi Suriye krizinin çözümü için önemli virajlardan birine yaklaşılıyor. Toplanmasında Türkiye'nin büyük payı olan, Tunus'ta bu hafta gerçekleştirilecek "Suriye'nin Dostları" konferansında Suriye'ye insani yardım meselesi karara bağlanacak, hem Esad rejimine hem de Suriye muhalefetine somut mesajlar verilecek.
Uluslararası toplum ortak aklın tezahürü olarak "askeri müdahaleye hayır" diyecek ve bunu Suriye'de daha fazla kanın akmaması adına yapacak. Ortak aklın aldığı bu pozisyondan hareketle hala "Diplomatik çareler tükendi. Askeri Müdahale ahlaki bir sorumluluk" diyen çevrelere bu durumda "Üzgünüz ama savaş yok, diplomasiye devam" demekten başka da bir çare görünmüyor.

@nurozkanerbay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.