1648 Westfalya Barışı, 1814 Viyana Kongresi veya 1945 Yalta Konferansı gibi kalıcı uluslararası düzenlemelerde büyük güçleri uzlaşıya iten asıl faktör idealizm değil beka korkusuydu. Bu korku günümüzde de küresel güç rekabetini şekillendiren en geçerli diplomatik akçe konumunda.
Korku ve endişe insanlar gibi devletleri de çaresiz stratejilerden yüz çevirip yeni atılımlar yapmaya, yeni çareler üretmeye ve buluşlara zorlar. Bugün insanlığın hayatını derinden etkileyen yarı iletkenler, yapay zekâ, GPS, internet ve kuantum mekaniği gibi yüksek teknolojik buluşları tetikleyen etkenler Soğuk Savaş zamanındaki ulusal güvenlik endişeleridir.
Bugünler aslında tarihe 'ABD sonrası dünya' veya 'küresel aktörlerin çok kutuplu dünyaya uyum egzersizleri' olarak geçecektir. Bu bağlamda ABD, Rusya, Çin ve Türkiye'den oluşan belli başlı yeni kutuplar küresel satrançta tarihi hamleler yapıyor. ABD daha çok fevri hareketlerden sonra düşünürken Rusya ve Çin fazla düşünüp yavaş hareket ediyor. Avrupa, Hindistan, Japonya, İngiltere ve Brezilya'nın başını çektiği ülkeler ise hareket etmeden sadece düşünüyor. Bir bakıma kaderlerine razı bir görüntü içindeler.
***
Türkiye ise küresel satranç mücadelesinde
hem oyuncu hem de oyun kurucu olarak kilit pozisyonda bulunuyor. Hem iyi ve sağlıklı düşünüyor hem de oyunu değiştirebilen çok kritik hamlelerde bulunuyor.
Türkiye'nin temsil ettiği
yeni jeopolitik refleks dünyaya küresel rekabette gücün
sadece
askeri kuvvet veya ekonomik ağırlıktan oluşmadığını, kriz süreçlerinde
ortaya çıkan baskılara karşı
dik durabilen irade gücünün de hesaba katılması gerektiğini öğretti.
Dış baskılar ve reel politik dayatmalar karşısında Türkiye'nin gösterdiği bu stratejik irade ve siyasi kararlılık hem askeri kapasitemizi ve ekonomik gücümüzü yeniden
kalibre etme imkânını elde etmemize yol açtı hem de yeri ve zamanı gelince proaktif hamlelerle bölgesel ve küresel dengeleri dönüştürme
potansiyelimizi kuvveden fiile çıkardı.
İşte
Suriye halk devriminde ABD Başkanı Donald
Trump'ın bile gıpta ile bahsettiği hamle bu türden bir hamleydi. Karabağ'da da Libya'da da Afrika'da da Suriye'yi aratmayan birçok ezber bozan dımlar attık, atıyoruz.
***
Bu nedenle büyük güçlerin küresel stratejileri az veya çok çözülürken ülkemizin her geçen gün daha da muhkem hale gelen stratejilerinin dış şoklara karşı dayanıklılığı ise artıyor.
Çünkü büyük güçlerin çoğu her
şeye kadir olma yanılgısıyla hareket ediyor.
Bu stratejik hesap hatasının bedelini
ödüyorlar şimdi. Zaten
Gazze, Ukrayna, Tayvan ve Kızıldeniz'deki krizler ile tarife
savaşları küresel aktörlerin
ihtiraslarıyla imkânları arasındaki uçurumu çok net
biçimde ortaya koyuyor.
Zira insani, ahlaki ve hayati çıkarlardan çok
sanrılarına göre hareket eden küresel aktörler dünyayı olduğu gibi kabul etmekte zorlanıyor. Ancak bıçak kemiğe dayanınca ve gelecek endişesine kapılınca uzlaşıya yanaşıyorlar.
Oysa kendilerini dönüştürebilseler dünyayı da dönüştürebileceklerini görecekler. Fakat
ideolojik ve nefsi körlükleri gerçekleri görmelerini ve buna uyum sağlamalarını zorlaştırıyor.
Burada bir tek
istisnai stratejisiyle dikkat çeken Türkiye
mevcut paradigmalara alternatif üretebiliyor. Bu yolla
küresel aktörlerin her şeye güçlerinin yetebileceği
yanılsamasına da son veriyor. İşte
bu yüzden Türkiye sadece bölgesinde değil
küresel satranç mücadelesinde de istikrar
ile barışın en muhkem kalesi, kaosun
panzehri ve çok kutuplu
yeni dünyanın en kilit ülkesi olarak görülüyor.