Gazze'deki soykırımdan dolayı içeride ve dışarıda meşruiyetinin dibe vurduğu bir dönemde İsrail'in İran'a yönelik saldırısı her açıdan bir kumar. Yükselen küresel tepkiden dolayı ABD artık İsrail'e açıkça destek veremiyor. Daha dolaylı ve örtülü şekilde yardım ediyor. Nitekim Joe Biden'ın aksine Donald Trump, Netanyahu'nun politikalarına daha mesafeli duruyor.
ABD'yi ve Trump'ı daha farklı davranmaya iten birçok küresel reel-politik zorunluluklar söz konusu. İlki İsrail'in kaba ve orantısız güç siyasetine dayalı stratejisinin dünyadan gördüğü tepki. Bir bakıma İsrail ve onu destekleyen ABD'nin meşruiyet krizi aşılamıyor. Gazze ve İran'a yönelik saldırıları gayri meşru görülüyor. İleri sürdükleri gerekçelere ne kendi kamuoyları ne de dünya kamuoyu inanıyor.
Çünkü askeri ve ekonomik güçleri yanında küresel enformasyon tekelleri de sarsılıyor. İsrail Başbakanı Netanyahu, hükümetinin kıl payı düşmekten kurtulduğu gün olan 13 Haziran'da İran'a saldırdı. Oysa ordu artık savaşmak istemiyor. Personel sıkıntısı yaşayan İsrail bu nedenle ultra-Ortodoks Yahudileri askere alma planları yapıyor.
***
Tablo oldukça çarpık. Bir yanda teolojik nedenlerle savaşmak istemeyen aşırı geleneksel Yahudiler var. Ama öte yanda da bu aşırı Yahudilerin kurduğu partilerin ortağı olduğu hükümet, sonsuz bir teolojik ve ideolojik savaşı sürdürmek için her tür çılgınlığa başvuruyor.***
Eğitimli ve donanımlı 700 bin çifte vatandaş, İsrail'den Avrupa ve ABD'ye kaçtı. İsrail ordusu yetersiz. Hem personel hem teçhizat olarak dışa bağımlı. Ekonomisi durgunlaşıyor. Hayat pahalılığı artıyor. İşgücü sıkıntısı had safhada. Netanyahu'nun ve askere bile gitmeyen ortağı fanatik ultra Ortodoks Yahudilerin sonsuz ve teolojik savaş doktrini, İsrail'deki toplumsal çatlakları daha da derinleştiriyor.