Başka konuya geçeyim diyorum ama olmuyor. İşin bir de başka tarafı var çünkü. Yukarıda sözünü ettiğim erkek tipine bayılan kadınlar da mevcut. Kıtipyoz bir adamla ömür boyu renksiz sevişmelere katlanmaktansa ateşi elinde gezen bir Hephaistos'la karşılaşmayı hevesle bekleyen kadınlar yani… O Hephaistos ki ateş tanrısıdır ve Hera'nın oğlu, Aphrodite'in eşidir. Diğer tanrılardan farkı; tipi kayık ve sakattır. Ve fakat ince ruhlu, zarif, sanatçı ve de zanaatçı bir varlıktır... Bu yüzden tanrı kısmı bir tarafa, insanların gönlünü fethetmekte de ustadır. Bizim Hephaistos'lar da öyledir işte. Ağızları çok iyi laf yapar, kadınını sürprizlere boğar, beraber olduğu kişiye 'Allah'ım bana rüyalarımın karşılığını verdiğin için şükürler olsun' duaları ettirir. Sultanını başının üzerinde taşır, göklere uçurur.. Ama işte dedik ya o uçuruşlardan birinde havaya attığı kadınını tutmayı unutur, sultan düştüğü gibi tepe üstü kayalara çakılır. Çünkü adamın içindeki gönülçelen kurdu artık yeni bir kalp kemirmek üzere hazırdır. Valizler toplanır, ev boşaltılır, kadının geceleri arada uyanıp uyanıp okşadığı başın uyuduğu yastık boş kalır. Böyle bir kadın uzun süre kafasında yan kaymış tacıyla şaşkın şaşkın dolaşır. 'Eeee hani ben en birinciydim?!' Ohooo dur bakalım güzelim. Senden öncekileri bir düşün ve senden sonrakilere acı bence. Oturup da gözyaşı dökmek yerine.. Çünkü o Hephaistos ki, tanrıdır, güçlüdür, ateşi her daim körüklüdür, yaratıcıdır, zariftir, gönlü, sofrası zengindir. Ama işte bir o kadar da eksiktir, sakattır. Kapatmaya çalıştığı boşluğun harcını 'kadınlarından' oluşturur. Ve onlar için asla 'harç bitti yapı paydos' yoktur!