Belgenin orijinali, yani "ıslak imzalı" belge ortada yok. Ama bir fotokopi mevcutsa, bu, aslının da olduğunun kanıtı sayılmaz mı? Aslı yoksa, neyin fotokopisi?
TÜBİTAK, fotokopi üzerindeki imzanın, "taşıma" olmadığını, belgeyi, ya doğrudan Dursun Çiçek'in imzaladığını, ya da bir başkasının orijinal belgeye taklit imza attığını açıkladı. Bu çerçevede düşünüldüğünde, İlker Başbuğ'un basın toplantısında defalarca tekrarladığı "kâğıt parçası" sözü boşlukta kalıyor. Zaten Askeri Savcı, "Islak imzalı bir belge bulunmadığı için imzanın gerçek ya da sahte olduğunun belirlenemeyeceğini" ifade etti. Takipsizlik kararını bu yüzden verdi.
Peki, ıslak imzalı belge nerede?
Büyük ihtimalle imha edildi. Başka önemli bir soru daha var: Belge 4 Haziran'da avukat Serdar Öztürk'ün bürosunda ele geçirildi. 6 Haziran'da dosyaya girdi; 12 Haziran'da Taraf'a sızdırıldı. 4 Haziran'da Emniyet belgeye el koyar koymaz, Dursun Çiçek'in evinde derhal bir arama yaptı mı? Asker kişi söz konusu olduğu için, yapması, hukuken mümkün değil miydi? Neden Askeri Savcılık haberdar edilip, Askeri hâkimin de onayı ile Genelkurmay bünyesindeki bilgisayarlar hemen denetlenmedi? Her şey, 12 Haziran sonrasına kaldı. Askeri Savcılık, önce, fotokopinin kendisine ulaşmasını bekledi; Genelkurmay bünyesindeki bilgisayarlara 12 Haziran'dan sonra el atıldı. Dursun Çiçek'in evi de ancak 17 Haziran'da arandı. O zamana kadar kuş kafesten kaçmaz mı?
4 Haziran ile 12 Haziran arasındaki çok değerli 8 gün niçin kaybedildi? Bu durumda, ıslak imzalı belge aramak, abesle iştigal anlamına gelmez mi?