Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Kürt sorununda tarihi kavşak

Dün, aynı konuyla bağlantılı iki telefon aldım. Biri devletin kodlarına hâkim üst düzey yönetici, diğeri güvenlik konularında uzman bir isim.
Gündem, Kürt sorununun çözümü noktasında gelişen yeni inisiyatifle ilgili idi. İlk telefonda soru vardı:
"Gaz alma operasyonu mu yapılıyor?"
İkinci telefonda ise değerlendirme söz konusu idi ve bu soruya yanıt niteliği taşıyordu:
"Eskiden işler kolaydı. 'Filanca yere askeri harekât düzenlendi' denilirdi. Mesele tek yönlüydü. Şimdi durum zorlaştı!"
Bu teşhis gerçekten yerinde. Değişimi çok iyi özetliyor. Zira terörü en alt düzeye indirmek için sergilenen siyasi iradeyi önemsememiz gerekiyor. Özellikle İmralı- Erbil-Kandil hattındaki gelişmeleri. Bu eksene İran ve Suriye'yi de dahil etmek ve ardından kritik AB ülkeleri ile ABD'nin yaklaşımına dikkat etmek zorundayız. Perde arkasında hâkim olabildiğimiz sınırlı bilgiler bile bize şunu gösteriyor:
1- İmralı artık yorgun ve yolun sonuna geldiğini biliyor. Örgütteki etkisini alternatif otoritelerle paylaşmak zorunda kalıyor. Bugün gelişen iklimin bir daha kolay kolay yaşanamayacağını görüyor.
2- Kandil, sözde askeri unsurları elinde tutmakla birlikte bünyedeki çok başlı yapıya çözüm arıyor. Kontrol dışı unsurların yanı sıra örgütteki İran ve Suriye kökenli askeri kanat sorumlularının geleceği tartışılıyor. Bir grup için Irak'ın kuzeyinde çözüm bulmak mümkün. Ya diğerleri? Örneğin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat, terör örgütü PKK'daki Suriyelileri kabul edebileceğini açıklamıştı. Ama bu militanlara tavrı, Türkiye'ninki gibi olabilir mi? Doğrusu kuşkulu. İran ise ABD ve İsrail'le girdiği bilek güreşi yüzünden Irak'ın her noktasında manipüle edebileceği enstrümanları kullanma eğiliminde. Her iki ülkedeki tutumu farklılaştırabilecek ana aktör ise Türkiye.
3- ABD, İran ve Afganistan problemlerine odaklanmışken, geride bıraktığı Irak'ta siyasi ve etnik parçalanma riskini göze alamıyor. Farklı gerekçelerle eleştirse de Türkiye'nin ağırlığını ihmal edemiyor. AB'nin lokomotifi olan Almanya'nın İçişleri Bakanı seviyesinde Ankara'da gerçekleşen temasları, terör örgütüne yardım ve yataklık yapanlara dönük küresel hava değişimine işaret ediyor. Bütün bunlara rağmen şu sorulabilir:
"Gerek terör örgütü gerekse siyasi kanadı, anormal talepleri daha bir cesaretle dillendirmeyecek mi?"
Bu süreci yakından takip edenler, bugün sarsıcı etki yaratan söylemin yeni olmadığını biliyor. Ama gerek silahlı gerekse sivil kanat, bir manada pazarlığı yüksek perdeden açarak, elde edebileceklerini tartıyor. Lakin sürecin motoru konumundaki Başbakan'ın açıkladığı net çizgiler, tereddütleri ortadan kaldırıyor. Karşımızdaki tablo bize şunu anlatıyor:
"Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Yüksek demokratik standartlar içinde, şiddete bulaşmamak kaydı ile herkes meşru beklentisini dile getirebilecek. Siyaset borsasında sadece prim yapan istekler tartışılacak."
Bundan sonra, silahın değil siyasetin konuştuğu döneme tanıklık edeceğiz. Provokatif eylemler ise son çırpınışın göstergesi olacak. Akan suyun yönünü değiştiremeyecek. Bu trendi okuyan siyaset ayakta kalacak diğerleri, muhalif kimlikleri küçülerek varlıklarını sürdürebilecek.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA