Sürdürülebilir rekabet gücü... Sanayi ve ekonomide yapısal dönüşüm...
Bunlar, yıllardır dilimize pelesenk olmuş kavramlar. İstanbul Sanayi Odası'nın da...
Bu yıl 9'uncusu yapılan Sanayi Kongresi'nde "havanda" yine bu "sular" dövüldü, elekle taşındı. Geldiğimiz noktayı, Kongre'nin çağrılı konuşmacısı Prof. Ricardo Hausmann dillendirdi; "Hindistan sizin şu anda ihraç ettiğiniz ürünlere uygun bir ülke..."
Oysa bizim dış ticaretimizin yarıdan fazlası, şu anda krizle boğuşan Batı ülkeleriyle ve onlar, Hindistan'dan daha nitelikli mal-hizmet istiyor.
Aslında 9 yıl boyunca bu kongrelerin sağlayabildiği fayda; neler yapabileceğimize dair güzel fikirleri dinlemek oldu.
Misal dünkü konuşmasında Hausmann; "bir üründen çok üreterek değil, ürünün türünü değiştirerek zengin olunur" diyor.
Biz de yıllardır bunu diyoruz. Sanayi Bakanı Nihat Ergün, İSO Başkanı Tanıl Küçük, Erdal Bahçıvan, Rifat Hisarcıklıoğlu ve diğerleri de...
Görünen şu ki "sürdürülebilir rekabet gücü için sanayi ve ekonomide yapısal dönüşüm" konusunda herkes, her kesim ikna olmuş durumda.
Fakat soru şu; harekete geçmek için kimi bekliyoruz?
Yasa ise, ne gerekiyorsa çıkardık; ciltlere sığmaz...
Düzenleme ise istenenden fazlasını yerine getirdik.
Teşvik? İstemediğiniz kadar.
Kredi? Dünya krizde iken bizde şükür bu da sorun değil.
Kısaca, un, şeker, yağ tamam... Peki helva?
Yerimiz mi dar, yenimiz mi?
Artık bahane bulmakta zorlanıyoruz.
Bir yanda 2023'te yarım trilyon dolarlık ihracat hedefi, diğer yanda ancak Hindistan'a satabileceğimiz katma değer düzeyinde üretim.
Nitekim konuşmasında "siz, her yere sıçrayan maymunlarsınız" diyerek bizi "tebrik" ederken, ürün ormanı içinde atlayabileceğimiz ağaçların çokluğundan doğan imkânlara dikkat çekiyor.
Fakat sorun şu ki; elindeki muzla ancak karnı doyuyor insanın...
Zenginlik, sanayisi ve sanayicisi dönüşmüş Türkiye'ninfarklı stratejiler oluşturmasında yatıyor.