Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

İnsanca düşünerek...

Hayvanlar birbirlerini teper, tırmalar, ısırır, öldürür. Hayvanca davranışın son aşamasıdır can almak.
İnsanlar da cinayet işledikleri zaman o ölçüde hayvanlaşmış olurlar. Bunu taammüden, yani tasarlayarak ve soğukkanlılıkla yapmalarını ise en bağışlanmaz suç sayarız.
İdam toplumun ve onun adına devletin bağışlanmaz ölçüde hayvanlaşmasıdır. Çünkü en tasarlanarak ve en soğukkanlılıkla uygulanan can alıştır. Katillerin genlerinden, geçmişlerinden, çeşitli dengesizlik ve fren kopukluklarından kaynaklanan sayısız özrü vardır. Devletin bir tane bile olamaz.
Truman Capote tasarlayarak cinayet işledikleri suçlamasıyla yargılanıp asılan iki kişinin hikâyesini yazmıştı. Onun "In Cold Blood" ("Taammüden") adlı kitabından yapılan filmdeki idam sahnesinin bir ayrıntısını unutamam.
Asılacaklardan biri deli gömleği gibi bir şeye sarılı, darağacına götürülmeyi beklerken "Çişim geldi" der. Başında duran gardiyan aldırmaz, "Pek vakit yok" diye mırıldanır.
Görevli rahip isyan eder:
"Tanrı aşkına be adam!"
Öfkeye kapıldıkça gırtlak gırtlağa gelsek de, temelde toplumsal ilişkilerimizin Batı'dakinden daha sıcak ve insancıl olduğuna inanırım. Filmin o sahnesini izlerken bizde öyle bir şey olamayacağını düşünmüştüm.
Yanılmışım.

***

CIA destekli 12 Eylül faşist darbesinden sonra idam edilen gençlerimizin son dakikalarda yazdıkları mektuplardan birçoğu "sakıncalı" görülerek alıkonulmuştu. Onlardan biri, 29 Ocak 1983 günü üç arkadaşıyla birlikte İzmit'te asılan Erdoğan Yazgan'ın son mektubu 26 yıl sonra ailesine verildi.
Çocuk yaştaki delikanlının bileklerinden kelepçe çıkarılmadığı için güçlükle çiziktirdiği satırlar yamuk. Mektubun sonu şöyle:
"Yaşamım kısa ve onurlu oldu. Hepinizi candan kucaklar, ayrı ayrı öperim... Acele ediyorlar, kısa oldu. Sizi hep seven oğlunuz ve abiniz. Erdoğan Yazgan."
Gözünüzün önüne geliyor mu? Bilekleri kelepçeli çocuk ailesine nasıl veda edeceğini düşünerek kalem kâğıtla uğraşırken tepesine dikilen görevli zebaniler "yetkili zevat" ile celladı bekletmemek telaşında. "Hadi, çabuk ol" diye homurdanıyorlar...
Bu dönemde toplumumuzun hayvanlıklardan nasıl uzaklaştırılacağı tartışılıyor. Ne olursunuz dostlar, "düşmanlar", bütün yurttaşlar! Geçmişi hatırlayalım, utanalım ve elimizden geldiğince insanca düşünmeye çalışalım.
***

Hıncal dostum sorduğu soruya ivedi yanıt istiyor. Hatırını kıracak değilim ya. Hemen bilgi arz edeyim.
Soru şu: "Paris Hilton'un köpek kulübesine ödediği 325 bin doları kaç kişi paylaştı? Bir arabası olan zengin iki tane daha alsaydı General Motors batar mıydı?"
"Trickle down"
("aşağıya damlama") teorisi diye bilinen bu yaklaşımı Ronald Reagan Cumhuriyetçilerin temel ekonomi politikası yaptı; Bush'lar da aynı yolda yürüdüler. Uygulamada fos çıktı. Son kriz de enkazın tepesine tüy dikti.
Anlaşıldı ki zengin harcamalarıyla üst kattaki refah alt katlara sızmıyor; gelir katmanlarının arası açıldıkça ekonomi hastalanıyor.
General Motors batmadan önce yalnız zenginlerin değil, Amerikan orta sınıf ailelerinden çoğunun da birden fazla otomobili vardı. Paris Hilton kafasıyla benzin oburu araç kullanma merakı da yaygındı. Şirketin batmasının birinci nedeni ekonomik daralmayı zamanında görüp modellerini küçültmemesi oldu.
İkinci neden (benim gibi demode solcu klişe düşkününe yakışmayacak ama doğruyu söylemek zorundayım) sendikaların gerçekçi olmayan isteklerde direnmesiydi.
Bunlar Amerikalı ekonomi uzmanlarının yazıp durdukları. Belki yanılıyorlardır. Paris Hilton çözümünü bir deneyelim burada. Bütün zenginlerimiz ikişer araba daha alıp bahçelerine 325 dolarlık köpek kulübeleri yaptırsınlar. Bakarsınız çabucak çıkarız krizden.
Ben de dostumun elini sıkıp "Helal vallahi, gerçekten megalo imişsin" derim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA