Minimum şov, maksimum detay
Hafta başında gerçekleştirilen Paris Haute Couture Moda Haftası'nın teması, el emeği göz nuruydu. Bu yıl moda haftasına katılabilen şanslı azınlık, podyumda boy gösteren kıyafetlerde ateşi, çiçeği, doğayı ve insanı gördü...
ALEV ALEV YANAN KADINLAR
Ateş, bir de Elie Saab'ın kıyafetlerinde vardı bu yıl. Venedik'te üç kere yanan ve küllerinden yeniden doğduğu için Le Fenice (Zümrüdüanka kuşu) adını alan opera binasının ateşleri taşınmıştı Saab'ın şovuna. Elie Saab'ın kullandığı kadife ve kat kat tüller elbiselerinde gerçekten alev hissi uyandırıyordu. Bu alev alev yanan kadınlarda Saab'ın bolca kullandığı göğüs ve tek bacak dekoltesi yoktu. Bu sezon dekoltenin sadece ve sadece sırtta olduğunun altını çizen Saab'ın kurguladığı 'kırmızılı kadın', sonunda modacının Lübnanlı kanından arınmış, fazlasıyla seksi, dişi, bir o kadar da kendinden emin biri oluvermişti. Kendisinin fazlasıyla başarılı olduğu ve artık imzası haline gelen pul ve payet işlemeli kıyafetler, bu yılın temasıyla bire bir örtüştü: Elie Saab'ın elbiselerinde kesinlikle çok alın teri vardı. Galliano gibi Saab da düz bir kumaşı neredeyse hiç kullanmamıştı, modacı haute couture'ün anahtarının el işlemesi ve kumaştan yaratılan farklı bir dünyada olduğunun altını çizdi.
EVLADİYELİK KIYAFETLER
İşlemeden ve sadece bir elbiseden fazlasını yaratma konusunda bu yıl, adından söz edilmesi gereken tasarımcılar arasında bir de Givenchy'nin tasarımcısı Riccardo Tisci var. Tisci'nin karanlık dünyasında yaratılacak çiçeklerin bahsi geçemezdi de, tasarımcı doğa kadar mükemmel bir sistemden, insan bedeninden yola çıkmıştı 2010 Couture koleksiyonunu hazırlarken: Mükemmel insan vücudundan... Mankenlere giydirdiği tül elbiselerin üzerine işlediği kusursuz pullarla gerçek birer iskelet yarattı modacı. Ne şahane bir fikir, insan anatomisine ve elbiseye ne kadar sıradışı bir yaklaşım... Paris Haute Couture Moda Haftası'nda bu kadar 'sanatçı' ve seyredilmeye değer bu kadar sanat eseri varken, Karl Lagerfeld'in bir dergi için Alexa Chung'a verdiği röportajda "Ben sanatçı değil, modacıyım," demesinin bir nedeni olmalıydı. Nitekim bu moda haftasında sergilediği süper dikişli günlük kıyafetler durumun nedenini anlatmış oldu. Lagerfeld'in Chanel için tasarladığı birbirinden güzel kesimli, fazlasıyla kaliteli döpiyesler, paltolar, elbiseler haute couture'ün öncelikli amacını yansıtıyordu: Evladiyelik kıyafetler yaratmak. Ve bu kıyafetler, beni en az diğerleri kadar etkiledi. Giorgio Armani'nin kısa zaman önce kurduğu haute couture markası Armani Prive de, Chanel'in ayak izlerini takip etti, kaliteli ama sade kesimli takım elbiselere yoğunlaştı. Armani Prive de Chanel gibi lüksün lüksünü günlük hayata taşımayı hedefledi. Sonuç olarak kullanılması zor veya kısıtlı sanat eseri-gece elbiseleri de, günlük hayata karışmaya hazır dünya üzerinde sahip olunabilecek en kaliteli döpiyesler de, 2010 Paris Haute Couture Moda Haftası'ndan ciddi bir 'şıklıkla' ayrıldı. Haftadan hayatımıza sarkacak iki trend kaldı: Birincisi ne yazık ki Türk Vogue'unu yalanlarcasına, saçlarda köşe başındaki kuaföre çektirilmiş kadar aleni görünen fön. İkincisi de beli belirginleştiren fiyonk kemerler.
EN SON HABERLER
- 1 Anne-babalar ekran başında kayboluyor
- 2 İnsanlık Gazze’deki vahşete daha ne kadar sessiz kalacak?
- 3 Tarifelerin ucu Ay’a kadar dokundu
- 4 Türkiye, yapay zekâ pazarında her şeye sahip
- 5 Baharla birlikte içini arındır
- 6 Strese karşı gönüllü mahkumiyet
- 7 Travmasız ve çalkantısız başarı
- 8 Yapay zekanın omzuna yaslanıp ağlayamazsınız
- 9 Serbest bırakılsalar da esaret sürüyor
- 10 Gönül kapısını kimlere açmalıyız?