Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Bülent Arınç'ın aklı duracakken yedek akıl yetişti...

Bazen insan öylesine birikimle dolar ve taşar ki aklını kendinden başkalarının hizmetine de sunar.
Hürriyet'te Mehmet Yılmaz'a da öyle olmuş.
Dünkü yazısında önce Bülent Arınç'a susması gerektiğini söylüyordu.
Buna göre Arınç'ın, kendisini hedef aldığı iddia edilen suikast planları konusunda bir hukukçu olarak susması daha doğru olurmuş.
Şöyle bitmiş yazısını:
-Belli ki Arınç, bu olaydan fazlasıyla etkilenmiş. Bir kenarda sessizce soruşturma sonucunu beklese, soruşturma üzerine siyaset gölgesi düşürmese memleket için daha iyi olacak.
Mehmet Yılmaz belli ki bugünlük bu noktada durdurmuş tavsiyesini.
Bülent Arınç kendisini dinlemez ve konuşmayı sürdürürse, belki "Öldürülseniz bile bir kenarda sessizce durmanız memleket için daha iyi olacak" da diyebilir.
Ben de diyorum ki...
Madem siyasete ve memlekete dönük böylesine akılcı tavsiyeler verebiliyorsunuz, bu tavsiyeleri Hürriyet'i militarizmin ve anti-demokrat her söylem ile eylemin sözcüsü haline getiren eski yayın yönetmeninize de verseydiniz ya.

Dinç Bilgin'i imrendirdi

Arınç'a "sus artık" dedikten sonra yazısında beni de 12 Eylül'de askerci olmakla suçladığına göre, aklını bu konuda da zorlaması gerekmez miydi?
Ben "12 Eylül"de Milliyet'in Başyazarıydım.
Gazetenin sahibinin de bir tek Milliyet'i vardı.
O dönemi öyle bir bilançoyla geride bıraktık.
Benim ve Milliyet'in sahibi Aydın Doğan'ın "12 Eylül Rejimi" ile ölçülü diyalogumuz, bizim mesleğimize ve kurumumuza maddi katkı sağlamayı amaçlamamıştı çünkü.
Oysa aradan geçen yıllar sonunda bir de "28 Şubat" oldu.
Milliyet'in sahibi 2000'li yıllara ise, 4-5 gazete, 2-3 televizyon kanalı, bir banka, bir sigorta şirketi, bir petrol şirketi, Hilton Oteli ve İstanbul ile Bodrum'da sayısız taşınmaz sahibi olarak girdi.
Öylesine bir başarı öyküsüydü ki bu, sadece Sabah'ın sahibi olan Dinç Bilgin de bu başarı öyküsüne imrendi ve sonunda hapse bile girdi.

Saati duran yönetmen

Gerek 28 Şubat cuntası ile gerekse o dönemin atanmış hükümeti ile yüz göz ilişkiler kurmayı, talimatla ortak manşetler atmayı, kural dışı edinimler kazanmayı, kartel kurmayı mesleğin doğal yansıması diye düşünmüşlerdi.
O dönem de geride kaldı.
Hatta belki unutulacaktı yaşananlar.
Ama Mehmet Yılmaz'ın eski yöneticisinin saati sanki durmuştu.
TBMM'nin yapısını 28 Şubat'ta olduğu gibi seçimsiz değiştirebileceklerini zannedenlerin yayın organı haline getirdi gazetesini.
Belki şimdiki başbakanı da 28 Şubat'ın başbakanı gibi patronunun ayağına getirip, pijama ile karşılattırabileceğini de zannetti.
Mehmet Yılmaz Bülent Arınç'a verdiği aklın yarısını Ertuğrul Özkök'e aktarsaydı, şimdi bu tatsız durumlar gündemde olmazdı.

Ekose etekli levrek gibi

Sonuç ortada.
Şimdi yeni bir Korkmaz Yiğit aranıyor Milliyet'i satın alsın diye.
Oysa o Milliyet, sahibini de çalışanlarını da 12 Eylül'de maddi manevi yara almadan demokrasi dönemine taşımıştı.
Hürriyet ise 28 Şubat'ı 21'inci yüzyıla taşımayı denedi.
Demek istediğim şu.
Mehmet Yılmaz, geçenlerde yine yazdığım gibi "Başarısızlığı yüzünden görevinden ayrılmak zorunda kalan arkadaşlarının kuyruğu rolünü benimseyip, içinde bulundukları grubu anlamsız polemiklere sürüklememeli"dir.
Çünkü bu polemiklerin dibi yoktur...
Bir önceki yazısında Dinç Bilgin'i kaynak alıp bana çatmayı denemişti.
Dün de İhsan Sabri Çağlayangil'e atıfta bulunmuş.
Çağlayangil'i yakından tanımış olacak kadar kıdemi yok.
Rahmetli yaşasaydı Mehmet Yılmaz'a "Ekose etekli levrekler gibi yazı yazıyorsun derdi" herhalde. Sonra da "Dersim"i kaymakam olarak nasıl yaşadığını anlatırdı ona.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA