Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİHAT HATİPOĞLU

İmam-ı Azam’ın zekâsı

Tabiatı ilah zanneden tabiata tapınan bir adam çıkar. Tecrübeli, ağzı laf eden ukala biri. Kim bana meydan okuyacak der.
Genç bir öğrenci olan Ebu Hanife haber gönderir. Ben cevap veririm.
Tartışma günü insanlar da toplanır, adam da yüksek ve gösterişli tahtına kurulur.
Beklerler. Ama Ebu Hanife gecikir.
Nehrin kıyısında bekleyenler sıkılır. Neden sonra İmam-ı Azam gelir.
İnkârcı bu adam Ebu Hanife'ye sorar.
Neden geciktin? Ebu Hanife onun anlayacağı bir örnekle şöyle anlatır. Ben geldiğimde nehir kabarmıştı. Karşıya geçemedim.
Ormandaki ağaçlar yerlerinden koptu, bir araya geldi, bir kement geldi ve onları sal yaptı. Nehire kondu. Ben de binip geldim.
Onun için geciktim. Adam der ki; bu nasıl olabilir? Bizimle alay mı ediyorsun?
Ebu Hanife cevabı verir. Bu kâinat ve evren kendi kendine tesadüfen oldu diyorsun da, bu ağaçlar niye kendine bir araya gelip sal olamasın? O halde sen, kendinle çelişiyorsun. Bu koca âlemin bir yapıcısı var. O da Allah'tır.
Adam susar. Hiddetlenir. Peki senin Rabbin şimdi ne yapıyor, der. Ebu Hanife adama doğru yürür. Şöyle der:
Oturduğun şu kürsüden bir in sana anlatayım. Adam iner. Ebu Hanife kürsüye çıkar oturur. Ayaktaki adama şöyle der: Allah senin gibi bir akılsızı buradan indirdi, benim gibi birini de buraya oturttu. Adam mahcup bir şekilde orayı terk eder.
Kıssadan hisse aslında: Görmek isteyen için kâinatın her zerresi birer öğretmen gibi haykırır, Lâyemut olan Rabb gücüyle her yerde vardır diye. Görebilene, anlayabilene, akıl edebilene.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA