Türkiye'nin en iyi haber sitesi
İBRAHİM KALIN

Abbas Ankara'da, Filistin nerede?

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın Ankara ziyareti, kritik bir döneme rastlıyor. Obama'nın başlattığı yeni Filistin ve Ortadoğu hamlesi, hem İsrail hem de Filistin tarafındaki ciddi sorunlar yüzünden tıkanma noktasına gelmiş durumda. Arap ülkeleri Filistin'de ulusal bir mutabakatın sağlanması için güçlü bir irade ortaya koyabilmiş değiller. Fetih yönetimindeki Batı Şeria ile Hamas yönetimindeki Gazze arasında büyük bir uçurum var ve iki rakip güç arasındaki ihtilaf giderek derinleşiyor. Herkes iki-devletli çözümden bahsediyor ama şu anda Filistin topraklarında fiilen iki devlet var zaten. Buna İsrail'i de eklerseniz bölgede "üç devletli" bir yapıya doğru gittiğimizi söylemek yanlış olmaz.
Obama'nın Filistin konusunda iki kırmızı çizgisi var. Birincisi İsrailli yerleşimcilerin işgal eylemlerine son vermesi. İkincisi, ikidevletli çözümün bir an önce hayata geçirilmesi. Bu iki konuda da Washington ile Netanyahu- Lieberman hükümeti arasında keskin bir görüş ayrılığı var. Bush yönetiminin İsrail'e kayıtsız-şartsız destek politikasından sonra Obama'nın pro-aktif bir Filistin politikası izlemesi dikkate değer. Herkesin merak ettiği soru, Obama'nın ne kadar kararlılık göstereceği. İlginç olan Obama'nın bu kararlılığı Tel Aviv'den çok Amerika'daki Lobi'ye karşı göstermek zorunda olması.

Barışın asgari şartları

Kökleri 1918'deki Balfour Deklarasyonu'na giden Filistin sorunu, pek çok aşamadan geçti. 1948'de İsrail devletinin kurulmasından sonra Arap devletleri İsrail'le üç defa savaştı ve her defasında yenildi. Bu savaşlar, 20'nci yüzyıl pan-Arap milliyetçiliğinin de sonunu getirdi. O günden bugüne hükümetler, liderler, bölge siyasetindeki dengeler değişti. Ama Filistin halkının acısı, umutsuzluğu ve yalnızlığı değişmedi.
1990'larda başlayan Oslo süreci büyük bir umut ve heyecan yaratmıştı. İlk defa İsrail güvenliğe, Filistin halkı da özgürlüğüne kavuşacaktı. 1993'teki Oslo anlaşmasından bugüne pek çok girişim yapıldı. Ne 2000'deki Camp David ne de 2002'deki Yol Haritası sonuç verdi. Arap Birliği'nin 2002'de ortaya koyduğu Arap Barış Girişimi, Arap devletlerinin en kapsamlı ve gerçekçi teklifiydi. Bu plana göre İsrail 1967 sınırlarına geri çekilecek ve bağımsız bir Filistin devleti kurulacak, karşılığında Arap devletleri İsrail'i tanıyacak ve ilişkilerini normalleştirecekti. Bu plan hâlâ masada ama İsrail'in pek ilgilendiği yok. Bütün bunlar İsrail'in Filistin'de gerçekten kalıcı bir barış isteyip istemediği sorusunu gündeme getiriyor.
Obama'nın yeni açılımı, 1990'ların başındaki yeni heyecan dönemini hatırlatıyor. Ama Filistin topraklarındaki fiili durum, ne İsrail'in arzu ettiği güvenliğe kavuşmasına, ne de kendi ayakları üzerinde durabilecek bağımsız bir Filistin Devleti'nin kurulmasına imkân tanıyor. İsrail, uzun vadede siyasi intihar anlamına gelen yayılmacı politikalarına devam ediyor. Bitip tükenmez "barış süreci" adı altında Filistin toprakları karış karış ilhak ediliyor. BM başta olmak üzere bütün uluslararası kuruluşlar ve ülkeler İsrail'in 1967 sınırlarına geri çekilmek zorunda olduğunu söylüyor. Bu konuda Amerika'nın istisnasız her seferinde vetosu, İsrail'in de ihlal ettiği onlarca BM kararı var. İsrail ise 67 sınırlarını fiilen genişletmek için "barış sürecini" sürekli uzatıyor. O yüzden Filistinliler "artık süreç değil, barış istiyoruz" diyorlar.

Güvenlik mi, özgürlük mü?

Filistin sorununun çözümü, son tahlilde güvenlik ile özgürlük arasındaki ilişkinin nasıl kurulacağına bağlı. İsrail haklı olarak kendi güvenliğini birinci öncelik olarak görüyor. Prensipte buna kimsenin itirazı yok. Sorun, bazılarının bu güvenliğin Filistinlilerin özgürlüklerine rağmen sağlanacağına inanıyor olması. Yani İsrail'in güvende olması için, Filistin halkının sürekli baskı altında tutulması gerekiyor! Oysa Filistinlilerin özgürlük taleplerini reddetmek, İsrail'i daha güvenli kılmıyor. Tersine İsrail'e olan düşmanlığı derinleştiriyor. İsrail güvenlik ve barış istiyorsa, artık bu gerçeği görmek zorunda.
Mahmud Abbas Ankara'ya Batı Şeria ile Gazze arasındaki bölünmenin giderek derinleştiği bir dönemde geldi. Türkiye, aklı başındaki pek çok ülke gibi, Filistin ulusal mutabakatını hayati görüyor. Fakat bunun için herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA