Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Pazar notları

En çok avluları seviyorum. Dışarıya kapalı, gökyüzüne açıklar. Utangaç bir âşığın kalbi gibi...

***

Ey mevsimlerin öğlesi... Ey yaz! Bu kez gerçekten tedirginim. Avuçlarımın arasından bir su gibi dökülüp gideceksin diye korkuyorum ilk kez... O yüce gönüllü, sımsıcak şefkatin var ya, bu kez doğru düzgün hissedemeden geçip gideceğinden korkuyorum. Yaz!.. Elimden tut. Sensiz yapamam!
***

"Yeni tatlar keşfedin!" Bu popüler laf, bu tavsiye cümlesi çıldırtıcı hale dönüştü artık.. "Her şeyi bir haz kaynağı olarak görüp oraya buraya açgözlülükle saldırmanın adı "keşfetmek" oldu! Saçma! Hem "eski"lerin hakkını verdik mi bakalım?
***

Caddebostan Plaj Yolu'ndan sahil yoluna çıkarken tam solda upuzun, görkemli bir servi duruyor. Apartmanlarla yol arasındaki bahçeye sıkışmış halde göğe doğru yükselişi de öyle güzel ki! Soylu, sessiz fakat sert biçimde meydan okuyan bir duruş!..
***

Tren Floransa'dan Roma'ya gidiyor... Bir kompartımandayız. Tam karşımda "huzursuz" bir genç kadın oturuyor. Şık siyah elbisesinin üzerine kırmızı kalın bir kemer takmış. Üzerinde nedense Mickey Mouse armaları bulunan çantası da kırmızı! Dizinde biten elbisenin altında bileklerine uzanan siyah tayt ve ayaklarında babetler var. Biraz bohem bir karışım. Topladığı saçlarını gösterişçi bir edayla savurarak açarken çantasından bir kitap çıkarıyor. O da ne? Italo Calvino'nun "Varolmayan Şövalye"si!.. Sürekli kıpırdanıyor, izlenip izlenmediğini göz ucuyla anlamaya çalışıyor. Bir yandan da elindeki biri kırmızı, biri mavi kalemlerle bazı yerlerin altını çizerek kitabı okuyor... Merak ediyorum. Acaba kitabın başındaki şu sözlerin de altını çizmiş midir? "Günümüzdeki sorun artık benliğimizin bir bölümünü kaybetmemiz değildir. Benliğimizin tümünü kaybediyoruz. Yürüyen ve içi bomboş bir zırhız. Varolmayan Şövalye'yi bunu anlatabilmek için yazdım." 30'lu yaşlarının başındaki kadın bir ara sanki film sahnesindeymiş gibi yerinden kalkıyor... Koridora çıkıp pencereden dışarısını seyrediyor. Bakıyorum... Hoş bir zırh! İçi dolu mu? Bunca kıpırtı, bunca huzursuzluk içinin dolu olduğunu belli edebilmek için mi?
***

En berbat duygu, en tatsız hesaplaşma nedir? Kaybettiğimiz zamanı asla telafi edemeyeceğimiz bilincinin içimizi yakması mı? Onu dinlemedin... dinlediğinde anlamak istemedin... ihtiyacı varken yardım etmedin... sana uzandığında öpmedin onu... onu sevmek isterken kırdın... ona karşı içten olmak isterken sakındın, saklandın... Şimdi zaman geçti!

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA