Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

"Beni çok sev, ama çok özleme!"

Begüm E.K./ Kitap

"AYRILIĞIMIZIN 27. saatindeyim. Dayanamıyorum. Üzerimde bir yorgunluk var; dönüp dolaşıp hep aynı yere varmak, hep aynı çözümsüzlüğü düşünmek yoruyor beni."
Bazı kitaplar vardır, düşündürür. Bazıları hayal kurdurur. Kimileri de insanı geçmiş zamana, şahit olduğu bir aşka alıp götürür. 'Onu Ben Öldürdüm Leonardo'da benzer olaylara, tanıdık simalara yolculuk yaptım. Etkilendim. Aşka büyük saygım var. Buna rağmen 'Aşk kural tanımaz' söylemi benim için zor ve düşünerek kurulabilen bir cümle. İşte romanı da tüm bu fikirlerimle çatışarak okudum.
'Onu Ben Öldürdüm Leonardo' (Can Yayınları), Deniz Kavukçuoğlu'nun ustalıkla kaleme aldığı, bazen savunulan bazen de eleştirilen çocuk kadın- olgun erkek aşkının hikâyesi.
Romanın kahramanı Tamer Doğan, hayatına ansızın giren Gizem'in büyüsüne kapılır ve kendini dopdolu bir aşkın içerisinde hatta pençesinde bulur. Gizem, zamanla, 'çok' özlenmenin yarattığı baskıdan sıyrılarak, özgürlük alanını genişletmek ister. Tamer ise bir daha sahip olamayacağına inandığı aşkına sıkı sıkıya sarılır. Ne var ki; ilişkilerindeki tek problem yaş farkı değildir. Aşklarının yoğunluğu da farklılık göstermektedir. Ve yaşı gibi duyguları da ağır basan taraf Tamer'dir. Hayal kırıklıkları, Leonardo da Vinci araştırmacısı Tamer Doğan'ı, ıssız bir İtalyan köyüne sürükler ve karakterimiz içinden çıkılmaz bir döngü içine girer.
Öyküde, her iki tarafın da seçerek yaşadığı bir aşk ve vurgulanan bir cinsellik var. Ayrıca mutluluğun ve tutkunun doruk noktada yaşandığı, hüznün ve çöküşün de bir o kadar kuvvetli hissedildiği bir durum. 'Bilinen bir konu' diyebilirsiniz. 'Hayatın içinde rastlıyoruz' da diyebilirsiniz. Sanırım burada yazarın başarılı anlatımı giriyor devreye.. Kavukçuoğlu'nun, ana karakter ile ilgili ayrıntıları tüm çıplaklığıyla -tinsel ve bedensel- okura yansıttığını seziyorsunuz.
Yazar, özgüveni ve duruşuyla gurur duyan Tamer Doğan'ın çaresizliğini de aktarıyor okura. Ayrıca öykünün arka fonunda, Rönesans'ın önemli sanatçılarından Leonardo da Vinci'nin hayatı hakkında bilgilerin de yer aldığını belirtelim.
Keyifle okuduğum kitabı bitirirken; hep tartışıla gelen aynı soruya varıyorum yine.. Mantığın sesini dinlemek mi, kalbin hissettiğini yaşamak mı? Karmakarışık aklımın ulaştığı son durum ise şu:
Çoğu zaman, aşkın ve tutkunun gücü o kadar kuvvetli oluyor ki; yaş farkı, toplumsal baskı, ayıplanma, yani özetle her şey manasız kalıyor. Kimse kapısına gelen bu duyguya 'bi dakika düşüneyim' diyemiyor. Ve içeri giren davetsiz misafirle kendini bambaşka bir paylaşım içinde buluveriyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA