Bu
yemek programları en baba belgesellerden daha eğitici-öğretici oluyor. Sırf yeme-içme kültürü, mutfak-sofra tekniği değil, insan çeşitlerine, hezeyan biçimlerine, cehalet, cüret ve delilik sınırlarına dair yeni şeyler de öğreniliyor.
Yemekteyiz bu açıdan çok verimliydi. Kalamarın denizden halka şeklinde çıktığında iddiacı olan yarışmacı mı istersiniz, şefler serisinde üstüne musluk suyunu dayayıp (başka da tek malzeme eklemeden) kuzu incik pişirdiğini zanneden aşçı mı... Ama en doyulmaz yanı, reality şovlarda alıştırıldığımız üzere, bu mümbit topraklarda ne kör cahil had bilmez zırdeliler yetiştiğini göstermesiydi. Aynı kanalın (Show TV) bir diğer yemek yarışması
Master Chef, daha profesyonel bir imajla çıktı karşımıza.
Yemekteyiz'deki sofraya boncuk serpmeli ev ortamının yerini endüstriyel tezgah almıştı. Tatlıdan sonra fasıl ritüelinin yerini ise dinamizm. Hızlı düşün, hızlı hareket et. Herkese bir bütün tavuk top gibi atılıyor, şu kadar dakikada tahayyül edebileceği en yaratıcı tavuk yemeğini pişirmesi isteniyordu. Kutulardan birbiriyle alakasız 10 ayrı malzeme çıkıyor, bunlarla gene kısıtlı sürede baskı altındayken fark yaratması bekleniyordu. Kopya olsa da fikir ve format iyi, yarışmacıların bir kısmı taze ve vaatkardı doğrusu. Öykü Serter yıllar önce dipfrize atılmış, son anda mikrodalgada çözülmüş gibiyse de ne yapalım... Türkiye'nin 'Master Chef'ini seçmek için üç kişilik de bir jüri vardı: Restoran sahibi Erol Kaynar, 'şef restoran' sahibi Murat Bozok, şef Batuhan Piatti Zeynioğlu. Ve patırtı işte orada kopuyordu.